2.Genellikle kaçınılmaz olan kötü talih. TDK
( Dini anlamda Kader: Ezelden ebede kadar olmuş ve olacak şeylerin hepsinin, zamanının, yerinin ve nasıl olacaklarının Allah tarafından ezelde bilinmesi ve bu bilgiye uygun olarak takdir ve irade edilmesidir )
Külli: Bütüne, genele, tüme değgin, tümle ilgili TDK
Cüz'i: 1. Pek az, azıcık
2. Göze çarpmayan, önemsiz TDK
Kaza: 1. Can ya da mal yitimine yol açan kötü olay
2.yargı, yargılama
3. Kötü bir olgu karşısında kalmak TDK
( dini anlamda Kaza: Allah'ın bilip taktir ettiği şeylerin zamanı ve yeri geldiğinde yine Allah tarafından yaratılıp meydana çıkarılmasıdır.)
Genel anlamda akılları karıştıran soru ya da sorunlar şunlar.
"Allah biliyor neden neden müdahale etmiyor?"
"Allah cehenneme ya da cennete gideceğimizi biliyor, e o zaman neden imtihana tabi tutuluyoruz? Atsın o zaman cehenneme ya da cennete göndersin direk. "
" Ya da insan kendi kaderini kendi çizer"
"Ne yani aslında bir senaryo var bir onu mu oynuyoruz?
Gibi sorular ve ya yorumlar insanın aklını karıştırmıyor değil.
Aslında işin içinden çıkabilmek için kainatta oluşan düzeni çözümlemek gerekiyor. Düzen çözümlenmediğinde bu ve benzeri sorular insanın aklını karıştırır durur.
Aslında kader meselesi bir alın yazısı değil bir kainat düzeninden ibarettir ve hiç bir şey hiç bir nesne, hiç bir insan, hiç bir hayvan, hiç bir canlı bu düzenin dışına çıkamaz. Çıkıldığı düşünülen mucize olarak adlandırılan şeyler aslında keşfedilmeyen bir kural, ya da her zaman görülen olayların dışında cereyan eden , aslında keşfedilememiş düzen içerisinde olur. Kainat kimseye torpil geçmez. Kainat düzeni ayrımcılık yapmaz.
Basit olarak şöyle düşünelim. Günümüzden 200 yıl önce insanlar gökyüzünde uçan kuşlar dışında bir uçak, helikopter ve benzeri hava aracı görseler bu onlar için bir mucize olarak nitelendirilir ve birçokları tarafından doğa üstü olaylar olarak nitelendirilir, belki de o cisimlere bir kutsiyet adfederlerdi.
Benzer şekilde günümüzden 400 yıl önce bir radyo televizyon gibi cihazlar görseler, o devirde bunların güncel bir karşılığı olmadığından, sanki bu cihazların içinde yaşayan küçük insanlar olduğu düşünülür, doğa üstü bir olay olarak nitelendirilir, belki korkarlar belki kendilerine ilah edinip baş köşeye koyup tapınırlardı. Çünkü o devirde o cihazların yerini karşılayacak herhangi bir tanım yoktu.
Peki bu olaylar mucize midir? Tabiki de değil.Sadece geçmiş devirlerde , bahsedilen uçak, helikopter, radyo televizyon denen cisim ve ya cihazların insan aklında bir karşılığı yok , lakin tabiat kanunlarında karşılığı vardır. İnsanlar sadece bulundukları zaman dilimi içinde bunlara yabancılardır.
Dini olarak çeşitli tanımlar ya da görüşler olmasına rağmen kader meselesi alın yazısı , yani yazılmış bir senaryoyu oynamak, başa gelen kötü şeyler ve saire değildir.
Kaderden kaçış yoktur düşüncesi nedir? Ne kadar doğrudur? Aslında kaderden kaçış yoktur düşüncesi, kainat düzeninde konulmuş kurallardan kaçış yoktur demektir. Kaçtığınızı zannettiğiniz anda dahi bir kuraldan çıkıp başka bir kuralın içine girmiş olursunuz.
İnsan kaderini kendi çizer düşüncesi nedir? Ne kadar doğrudur? Aslında insan kendi kaderini kendi çizer düşüncesi, sınırlı alanda bir kainat kuralından çıkıp başka bir kainat kuralı içine kendi iradenizle girmiş olmak demektir. Kısmen doğru olmakla birlikte aslında kaçılan bir şey yok değiştirilen bir tercih vardır. Bu değiştirme gücü kısmen sizin elinizdedir. Her zaman değil.
Kader ile alakalı Allah madem madem başıma gelecekleri biliyor, o zaman neden değiştirmiyor düşüncesi nedir? Ne kadar doğrudur? Aslında soruyu derinlemesine incelediğinizde sizin için kainat düzeninin değiştirilmesi gerekiyor. Ve neden sizin için değiştirilsin bu düzen? Kainatta sadece siz mi varsınız, yoksa kainatta siz de bu düzene uymak zorunda olan her hangi biri misiniz?
Allah benim cehenneme gideceğimi biliyor madem neden değiştirmiyor, değiştirse ya , neden kötü olmama müsade ediyor düşüncesi ve ya benzer şekilde Allaj benim cennete gideceğimi biliyor madem neden beni uğraştırıyor bu dünyada koyuversin cennetine düşüncesi nedir ? Ne kadar doğrudur?
Peki hangi sebep karşısında cennete ya da hangi sebep karşısında cehenneme gideceksiniz?
Evet hangi sebep?....Peki ya cevap?
O zaman da şu soruyu sormaz mısınız cehennem denen yerde? Allahım benim ne işim var cehennemde , bak beni bi sınasaydın bi yerlerde Dünyada Ayda Jüpiterde falan. Ne güzel işler yapacaktım, ben cehennemi hak edecek bişey yapmadım. Bi yerlerde sınasaydın beni Sen' de görürdün nasıl iyi bir insan olduğumu. Görmeden beni attın cehenneme? Bak cennetteki insanları neden oraya koydun? Onlar da aslında çok kötü olabilirdi neden onları bir şekilde bir yerlerde sınamadın? Sen çok vicdansızmışsın. Adalet mi yani Senin ki?
Peki kader sadece insanlara mahsus bir şey midir? Neden öyle algılar insanlar?
Bıçağın kesme özelliği vardır. Önüne gelen kesebileceği her şeyi kesebilme özelliği vardır.
Hangi çağda yaşarsanız yaşayın bıçağın bu özelliği değişmez. Keskin bir bıçak, bir hayvanın boğazına dayanıp sürtüldüğünde o hayvanın boğazı kesilir. Normal keskinlikte bir bıçak ilk etapta kesmez bir kaç sürtmeyle keser, kör bir bıçak haycanın boğazını zedeler, yara yapar aksine daha çok acı çekmesine sebep olur.
Bir binanın onuncu katından beton bir zemine kafa üstü çakılırsanız ölürsünüz. Bunu bin defa deneyin yine ölürsünüz. Yüz bin defa deneyin yine ölürsünüz. Çünkü insan kafatasının dayanabileceği bir yük vardır. O yükün dışına herhangi bir şekilde çıktığınızda hayatınız sona erer. İster onuncu kattan atlayıp kafanızın üstüne çakılın, ister kafanızın üzerinden bir kamyon geçsin ister balyozla kafanıza vurulsun. Yerçekiminin görevi hiç bir şey ayırt etmeden kendisine doğru çekmektir. Bunun siz olmanız bir şeyi değiştirmez. Kamyon tekerinin özelliği yerin çekim etkisiyle yere basmaktır. Kafanızın tekerin altında olup olmaması bir şeyi değiştirmez. Balyozun görevi sert vurulduğunda bir şeyi parçalamaktır. Kafanızın balyozun altında olması bir şeyi değiştirmez.
Bir şekilde kafanız yukarıda sayılan birşeylere denk geldiğinde parçalanacaktır. Bu denk gelme ister bin yıl önce olsun ister beş bin yıl önce.
Yağmurun altında durursanız siz ve elbiseleriniz ıslanırsınız. Ne zaman yağmurun altında dursanız yine ıslanırsınız. Çünkü suyun görevi ıslatmaktır. Zaman, mekan, yağmurun altında sizin olup olmamanız olayı değiştirmez.
Peki bu örneklerle kaderin ilişkisi nedir?
Basit olarak şudur.
Hayanı kesip kesmeyeceğinize karar vermek size ait, bıçağın hayvanı kolay mı zor mu keseceği bıçağın keskinlik durumuna ait bir özelliktir. Bıçak tercihinize göre aslında bir seçim yapıyor ve o seçime göre sonuç ortaya çıkıyor ve de kesmek üzere olduğunuz hayvan bu durumdan etkileniyor. Bu olayı bin sene önce yapsanız da değişen bir şey olmuyor.
Onuncu kattan atlayıp atlamayacağınıza kendiniz karar veriyorsunuz, sizin hakkınızda doğacak durum , yani kafanızın parçalanıp ölöe durumunuz sizin tercihinize karşı oluyor. Aslında sebep yerin çekim kuvveti değil, sizin yanlış olan tercihiniz. Yanlış tercih...Olmaması gereken tercih...Peki sizi biri yanlışlıkla ve ya kasten sizi onuncu kattan ittirdiyse sizin suçunuz ne? Sizin suçunuz yok mu? Yani kaderiniz öyle mi yazılmış. Hayır. Aslında onuncu kattan itilerek düşmenizin sebebi sizin onuncu katta ve hatta düşülebilecek şekilde binanın kenarında olmanızdır bilerek ve ya bilmeyerek kenara gelmenizdir.. Buraya kadar tercih sizin, aşağı itilmeniz kasten ve ya yanlışlıkla sizin tercihiniz değil. Yer yüzü insanın kasten atladığına mı yanlışlıkla itildiğine mi bakmaz. Çeker...
Yağmurun yağması sizin tercihiniz değildir, herhangi bir şekilde müdahalede de bulunamazsınız. Lakin yağmurun altında durup durmama tercihi size aittir. YAğmurun altında durursanız ıslanırsınız.Tercihinizin sonucudur bu. Bu irade size kalmıştır. Her zaman böyledir. Hiç bir zaman bu kural değişmez. Şayet yağmur altında şemsiye ile durursanız tamamen ıslanmaz belki elbiselerinizin paçaları ıslanır. Şemsiye ile durma olayında da tercih size aittir. Yağmur yağarken dışarı çıkmaz hiç ıslanmazsınız. Tercih yine size aitttir.
Ama belki de tahmin edemediğiniz bir şey var.
Siz tercih edilmiş bir olaya karşı tercihte bulunuyorsunuz. Bu tercihinizin bazılarının sonucunu tahmin edebiliyor bazılarının sonucunu tahmin edemiyorsunuz. Aslında sonucunu tahmin edebildiğiniz ve ya bulunduğunuz duruma göre iyi gözüküyor gibi olan birşeyi terecih ediyor ve sonucuna katlanıyorsunuz.
Bütün mesele bu. Kainat sadece sizin kendi tercihlerinizden ibaret değil. Bunların hepsi neyi tercih ederseniz edin kaderdir. Bazı şeylerin sonucunu bilebilir ya da tahmin edebilir, bazılarını edemezsiniz.
Yağmurda ıslanmamak için dışarıya çıkmadığınızda ıslanmazsınız. Şayet eviniz dere kenarı gibi bir yerde ve zemini kaymaya meyilli ise, bırakın yağmurda sizin ıslanmanızı, eviniz sular altına sizinle beraber gömülür. Sizin bilebildiğiniz ve ya tahmin edebildiğiniz şey o an o şartlar içinde sizin evden dışarıya çıkmadığınızda ıslanmayacağınızdır.
Binanın onuncu katına çıkma tercihi size aittir. Oradan yanlışşlıkla ve ya kasten ittirilip düşüp düşmeyeceğinizi bilemezsiniz. Ama her ikisi de kaderdir. Binanın onuncu katında ne ittirilip düştünüz ne de kendinizi attınız. Lakin şiddetli bir deprem oldu bina yıkıldı. Siz de onuncu katta bulunma tercihinizden dolayı, başka tercihin size baskın çıkmasının sonucunu yaşarsınız.
Özetle kader bir alın yazısı değil, bir sebep sonuç ilişkisidir.
Sonuçları, o anki durum ve şartlarda sizin, başka diğer mahlukatın yaptığı tercihlere karşı yaptığınız tercihlere göre çıkar.
Külli irade denen olay ve cüzi irade denen olayın aslı budur...
Genel anlamda akılları karıştıran soru ya da sorunlar şunlar.
"Allah biliyor neden neden müdahale etmiyor?"
"Allah cehenneme ya da cennete gideceğimizi biliyor, e o zaman neden imtihana tabi tutuluyoruz? Atsın o zaman cehenneme ya da cennete göndersin direk. "
" Ya da insan kendi kaderini kendi çizer"
"Ne yani aslında bir senaryo var bir onu mu oynuyoruz?
Gibi sorular ve ya yorumlar insanın aklını karıştırmıyor değil.
Aslında işin içinden çıkabilmek için kainatta oluşan düzeni çözümlemek gerekiyor. Düzen çözümlenmediğinde bu ve benzeri sorular insanın aklını karıştırır durur.
Aslında kader meselesi bir alın yazısı değil bir kainat düzeninden ibarettir ve hiç bir şey hiç bir nesne, hiç bir insan, hiç bir hayvan, hiç bir canlı bu düzenin dışına çıkamaz. Çıkıldığı düşünülen mucize olarak adlandırılan şeyler aslında keşfedilmeyen bir kural, ya da her zaman görülen olayların dışında cereyan eden , aslında keşfedilememiş düzen içerisinde olur. Kainat kimseye torpil geçmez. Kainat düzeni ayrımcılık yapmaz.
Basit olarak şöyle düşünelim. Günümüzden 200 yıl önce insanlar gökyüzünde uçan kuşlar dışında bir uçak, helikopter ve benzeri hava aracı görseler bu onlar için bir mucize olarak nitelendirilir ve birçokları tarafından doğa üstü olaylar olarak nitelendirilir, belki de o cisimlere bir kutsiyet adfederlerdi.
Benzer şekilde günümüzden 400 yıl önce bir radyo televizyon gibi cihazlar görseler, o devirde bunların güncel bir karşılığı olmadığından, sanki bu cihazların içinde yaşayan küçük insanlar olduğu düşünülür, doğa üstü bir olay olarak nitelendirilir, belki korkarlar belki kendilerine ilah edinip baş köşeye koyup tapınırlardı. Çünkü o devirde o cihazların yerini karşılayacak herhangi bir tanım yoktu.
Peki bu olaylar mucize midir? Tabiki de değil.Sadece geçmiş devirlerde , bahsedilen uçak, helikopter, radyo televizyon denen cisim ve ya cihazların insan aklında bir karşılığı yok , lakin tabiat kanunlarında karşılığı vardır. İnsanlar sadece bulundukları zaman dilimi içinde bunlara yabancılardır.
Dini olarak çeşitli tanımlar ya da görüşler olmasına rağmen kader meselesi alın yazısı , yani yazılmış bir senaryoyu oynamak, başa gelen kötü şeyler ve saire değildir.
Kaderden kaçış yoktur düşüncesi nedir? Ne kadar doğrudur? Aslında kaderden kaçış yoktur düşüncesi, kainat düzeninde konulmuş kurallardan kaçış yoktur demektir. Kaçtığınızı zannettiğiniz anda dahi bir kuraldan çıkıp başka bir kuralın içine girmiş olursunuz.
İnsan kaderini kendi çizer düşüncesi nedir? Ne kadar doğrudur? Aslında insan kendi kaderini kendi çizer düşüncesi, sınırlı alanda bir kainat kuralından çıkıp başka bir kainat kuralı içine kendi iradenizle girmiş olmak demektir. Kısmen doğru olmakla birlikte aslında kaçılan bir şey yok değiştirilen bir tercih vardır. Bu değiştirme gücü kısmen sizin elinizdedir. Her zaman değil.
Kader ile alakalı Allah madem madem başıma gelecekleri biliyor, o zaman neden değiştirmiyor düşüncesi nedir? Ne kadar doğrudur? Aslında soruyu derinlemesine incelediğinizde sizin için kainat düzeninin değiştirilmesi gerekiyor. Ve neden sizin için değiştirilsin bu düzen? Kainatta sadece siz mi varsınız, yoksa kainatta siz de bu düzene uymak zorunda olan her hangi biri misiniz?
Allah benim cehenneme gideceğimi biliyor madem neden değiştirmiyor, değiştirse ya , neden kötü olmama müsade ediyor düşüncesi ve ya benzer şekilde Allaj benim cennete gideceğimi biliyor madem neden beni uğraştırıyor bu dünyada koyuversin cennetine düşüncesi nedir ? Ne kadar doğrudur?
Peki hangi sebep karşısında cennete ya da hangi sebep karşısında cehenneme gideceksiniz?
Evet hangi sebep?....Peki ya cevap?
O zaman da şu soruyu sormaz mısınız cehennem denen yerde? Allahım benim ne işim var cehennemde , bak beni bi sınasaydın bi yerlerde Dünyada Ayda Jüpiterde falan. Ne güzel işler yapacaktım, ben cehennemi hak edecek bişey yapmadım. Bi yerlerde sınasaydın beni Sen' de görürdün nasıl iyi bir insan olduğumu. Görmeden beni attın cehenneme? Bak cennetteki insanları neden oraya koydun? Onlar da aslında çok kötü olabilirdi neden onları bir şekilde bir yerlerde sınamadın? Sen çok vicdansızmışsın. Adalet mi yani Senin ki?
Peki kader sadece insanlara mahsus bir şey midir? Neden öyle algılar insanlar?
Bıçağın kesme özelliği vardır. Önüne gelen kesebileceği her şeyi kesebilme özelliği vardır.
Hangi çağda yaşarsanız yaşayın bıçağın bu özelliği değişmez. Keskin bir bıçak, bir hayvanın boğazına dayanıp sürtüldüğünde o hayvanın boğazı kesilir. Normal keskinlikte bir bıçak ilk etapta kesmez bir kaç sürtmeyle keser, kör bir bıçak haycanın boğazını zedeler, yara yapar aksine daha çok acı çekmesine sebep olur.
Bir binanın onuncu katından beton bir zemine kafa üstü çakılırsanız ölürsünüz. Bunu bin defa deneyin yine ölürsünüz. Yüz bin defa deneyin yine ölürsünüz. Çünkü insan kafatasının dayanabileceği bir yük vardır. O yükün dışına herhangi bir şekilde çıktığınızda hayatınız sona erer. İster onuncu kattan atlayıp kafanızın üstüne çakılın, ister kafanızın üzerinden bir kamyon geçsin ister balyozla kafanıza vurulsun. Yerçekiminin görevi hiç bir şey ayırt etmeden kendisine doğru çekmektir. Bunun siz olmanız bir şeyi değiştirmez. Kamyon tekerinin özelliği yerin çekim etkisiyle yere basmaktır. Kafanızın tekerin altında olup olmaması bir şeyi değiştirmez. Balyozun görevi sert vurulduğunda bir şeyi parçalamaktır. Kafanızın balyozun altında olması bir şeyi değiştirmez.
Bir şekilde kafanız yukarıda sayılan birşeylere denk geldiğinde parçalanacaktır. Bu denk gelme ister bin yıl önce olsun ister beş bin yıl önce.
Yağmurun altında durursanız siz ve elbiseleriniz ıslanırsınız. Ne zaman yağmurun altında dursanız yine ıslanırsınız. Çünkü suyun görevi ıslatmaktır. Zaman, mekan, yağmurun altında sizin olup olmamanız olayı değiştirmez.
Peki bu örneklerle kaderin ilişkisi nedir?
Basit olarak şudur.
Hayanı kesip kesmeyeceğinize karar vermek size ait, bıçağın hayvanı kolay mı zor mu keseceği bıçağın keskinlik durumuna ait bir özelliktir. Bıçak tercihinize göre aslında bir seçim yapıyor ve o seçime göre sonuç ortaya çıkıyor ve de kesmek üzere olduğunuz hayvan bu durumdan etkileniyor. Bu olayı bin sene önce yapsanız da değişen bir şey olmuyor.
Onuncu kattan atlayıp atlamayacağınıza kendiniz karar veriyorsunuz, sizin hakkınızda doğacak durum , yani kafanızın parçalanıp ölöe durumunuz sizin tercihinize karşı oluyor. Aslında sebep yerin çekim kuvveti değil, sizin yanlış olan tercihiniz. Yanlış tercih...Olmaması gereken tercih...Peki sizi biri yanlışlıkla ve ya kasten sizi onuncu kattan ittirdiyse sizin suçunuz ne? Sizin suçunuz yok mu? Yani kaderiniz öyle mi yazılmış. Hayır. Aslında onuncu kattan itilerek düşmenizin sebebi sizin onuncu katta ve hatta düşülebilecek şekilde binanın kenarında olmanızdır bilerek ve ya bilmeyerek kenara gelmenizdir.. Buraya kadar tercih sizin, aşağı itilmeniz kasten ve ya yanlışlıkla sizin tercihiniz değil. Yer yüzü insanın kasten atladığına mı yanlışlıkla itildiğine mi bakmaz. Çeker...
Yağmurun yağması sizin tercihiniz değildir, herhangi bir şekilde müdahalede de bulunamazsınız. Lakin yağmurun altında durup durmama tercihi size aittir. YAğmurun altında durursanız ıslanırsınız.Tercihinizin sonucudur bu. Bu irade size kalmıştır. Her zaman böyledir. Hiç bir zaman bu kural değişmez. Şayet yağmur altında şemsiye ile durursanız tamamen ıslanmaz belki elbiselerinizin paçaları ıslanır. Şemsiye ile durma olayında da tercih size aittir. Yağmur yağarken dışarı çıkmaz hiç ıslanmazsınız. Tercih yine size aitttir.
Ama belki de tahmin edemediğiniz bir şey var.
Siz tercih edilmiş bir olaya karşı tercihte bulunuyorsunuz. Bu tercihinizin bazılarının sonucunu tahmin edebiliyor bazılarının sonucunu tahmin edemiyorsunuz. Aslında sonucunu tahmin edebildiğiniz ve ya bulunduğunuz duruma göre iyi gözüküyor gibi olan birşeyi terecih ediyor ve sonucuna katlanıyorsunuz.
Bütün mesele bu. Kainat sadece sizin kendi tercihlerinizden ibaret değil. Bunların hepsi neyi tercih ederseniz edin kaderdir. Bazı şeylerin sonucunu bilebilir ya da tahmin edebilir, bazılarını edemezsiniz.
Yağmurda ıslanmamak için dışarıya çıkmadığınızda ıslanmazsınız. Şayet eviniz dere kenarı gibi bir yerde ve zemini kaymaya meyilli ise, bırakın yağmurda sizin ıslanmanızı, eviniz sular altına sizinle beraber gömülür. Sizin bilebildiğiniz ve ya tahmin edebildiğiniz şey o an o şartlar içinde sizin evden dışarıya çıkmadığınızda ıslanmayacağınızdır.
Binanın onuncu katına çıkma tercihi size aittir. Oradan yanlışşlıkla ve ya kasten ittirilip düşüp düşmeyeceğinizi bilemezsiniz. Ama her ikisi de kaderdir. Binanın onuncu katında ne ittirilip düştünüz ne de kendinizi attınız. Lakin şiddetli bir deprem oldu bina yıkıldı. Siz de onuncu katta bulunma tercihinizden dolayı, başka tercihin size baskın çıkmasının sonucunu yaşarsınız.
Özetle kader bir alın yazısı değil, bir sebep sonuç ilişkisidir.
Sonuçları, o anki durum ve şartlarda sizin, başka diğer mahlukatın yaptığı tercihlere karşı yaptığınız tercihlere göre çıkar.
Külli irade denen olay ve cüzi irade denen olayın aslı budur...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder