3 Aralık 2018 Pazartesi

ALLAH NE KADAR GÜÇLÜDÜR?

  1. 1.

    Herhangi bir şey üretmek, ortaya koymak, bir verim, sonuç elde etmek için GÜÇ harcayarak yapılan çalışma, etkinlik.
    "Çift sürmek iş olarak zordur"
  2. 2.
    Bir ürün ortaya koyan, bir değer yaratan emek.  TDK

Türk Dil Kurumunun tanımlarına gör iş böyle bir şey...
Fizik bilmi açısından
İş= Kuvvet x yol
ve ya
İş= Enerji değişimi demektir...
Yani bir şeyin-bir olgunun enerjisi değişiyorsa üzerinde iş yapılış demektir...
Örneğin bir aracın deposunu doldurup  motoru çalıştırdığınızda, bir süre sonra yakıtınız biter...Yani bir değişim söz konusudur..
Yakıt alırken belli bir meblağ ödenir..Dolayısıyla dolaylı yoldan , motor çalıştığı sürece sizin verdiğiniz meblağ da azalır...Yakıt alabilmek için siz çalışır emek sarf eder karşılığında bir ücret alırsınız..Aldığınız ücreti depoyu doldurmak için yakıta verirsiniz....
Kısacası sizin çalışma ve emek sebebiyle kazandığınız ücret ( para ) yakıta dönüşmüş, yakıt motorun içinde, motorun çalışmasıyla ısı ve aynı zamanda hareket enerjisine dönüşmüştür.. Aklınıza şu soru gelebilir..ee.. sonuçta enerji bitti.. kayboldu..
Hayır enerji kaybolmadı..
Motor çalışırken hem çalıştığı ortamın ısınmasına sebep oldu, hem de hareket sayesinde parçaların ısınmasına sebep oldu, ısınan parçalar havayı ısıttı......
GÜç nedir?
GÜÇ= İş : Birim Zaman dır.. ( iş bölü zaman )
Yani bir işi daha kısa sürede yapabilen ve ya kısa sürede daha çok iş yapabilen diğerlerine göre daha güçlüdür....Yani kısa sürede daha çok enerji açığa çıkarabilen daha güçlüdür..
Basit bir anlatımda fiziksel olarak ( ve ya dünyevi olarak )
Bir bir saatte 100 tuğla taşıyan, bir saatte 4 tuğla taşıyana göre 25 kat daha güçlüdür...
Ya da bir saatte 20 çeşit yemek yapan aşçı, bir saatte 2 çeşit yemek yapan aşçıya göre daha güçlüdür.
Ya da bir senede kendine 20 daire satın alabilen kişi, bir senede bir daire alabilen kişiye göre daha güçlüdür..
Bir ayda evine 15 bin lira giren kişi, bir ayda evine 1500 lira giren kişiye göre on kat daha güçlüdür...
100 km/h hıza 3 saniyede ulaşan bir spor otomobilin motoru, 15 saniyede ulaşan aracın motoruna göre 5 kat daha güçlüdür..
1000 işçi çalıştıran bir patron 10  işçi çalıştıran patrona göre 100 kat daha güçlüdür..Çünkü aynı anda daha yüz kat maaş dağıtmaktadır...
Günde 1000 000 ekmek çıkarabilen bir fırın, günde 1000 ekmek çıkaran fırına göre bin kat daha güçlüdür...
Günde 20 bebeğin doğumuna yardımcı olan bir ebe günde ancak 1 bebeğin doğumuna yardımcı olabilen bir ebeye göre daha güçlüdür..
Okuldaki bir müdür, çalışan öğretmenlerden ve öğrencilerden daha güçlüdür.. Çünkü aynı anda hem öğrenciyi hem öğretmeni hem velileri hem maddiyatı kontrol eder..
Bir ülkedeki devlet reisi, devletteki insanlardan daha güçlüdür...Çünkü aynı devlette olması gereken olayların hepsine yasaların izin verdiği çerçevede hükmedebilir...
Anayasa bir ülkenin devlet başkanından daha güçlüdür.. Çünkü altındaki herşeyi idare eden devlet başkanı da ona bağlıdır...
Şehir elektrik şebekesindeki Voltaj yani elektrik enerjisi, ev içinde dolaşan elektrik enerjisine göre daha güçlüdür..Çünkü ortalama bir evde bir kaç elektrikli alet aynı anda çalışırken, şehir elektrik şebekesi aynı anda binlerce evin elektrik enerjisini karşılamaktadır...
Bir saatte 20 oda temizleyebilen bir temizlikçi, bir saatte 1 oda temizleyebilen temizlikçiye göre daha güçlüdür..
Bir futbol maçında 10 gol atabilen bir futbolcu, bir gol atan futbolcuya göre on kat daha güçlüdür...

Şayet maddiyata dökerseniz , güçlü olan her zaman daha pahalı ve daha kıymetli, daha çok tercih edilendir....
...
...
...
Şimdi siz düşünün...
Allah ne kadar güçlüdür....
Aynı anda ne kadar iş yapıyor...
Kendiniz karar verin....

22 Kasım 2018 Perşembe

ALLAH NASIL BİR VARLIKTIR

ALLAH NASIL BİR VARLIKTIR
Kimi insanlar Allah'a inanır kimileri inkar eder, kimi varlığı da 
yokluğu da ispatlanamaz der, kimi tereddüte düşer, bazıları gökte 
olduğuna inanır, bazıları her yerde, kimiler bir yaratıcının olduğuna 
inanır, kimileri Allah yerine tanrı der.....

Dünya üzerinde aklı eren insanlar kadar Allah kavramı vardır 
zihinlerde...

Göremedikleri için Allah'ı inkar edenler, görselerdi yine inkar 
edeceklerdi. Çünkü insana verilmiş frekans çözücüler yani duyu 
organları, insanların çevrelerini maddi olarak tanımalarına olanak 
verir..Maddi olanak varsa yani olan bir olayı test edebiliyorlarsa 
vardır, test edebilecek olakan yoksa yoktur. Allah'ın varlığını 
görselerdi inanmazlardı demenin sebebi o gördükleri şeyin Allah 
olduğuna inanmamalarıdır.. Yoksa başka bir şey değil.. Görmüşlerdir. 
Vardır lakin Allah değildir...

Allah'ı ancak tarifle anlayabiliriz..Nasıl bir tarifle ?? Zihnimizde, 
dünyada karşılaştığımız şeylerden örnekler vererek. Neden 
Dünyadan 
örnekler verilmeli başka yerlerden verilemez mi?

Verilemez.. Çünkü başka şekilde vereceğiniz örnekler insan zihninde 
bir şey oluşturmaz..

Örneğin

Allah için;

"Alnkjn ıdughf ıwejn klıshe psıojd şasış ıouhr eıfgb seıfuh woeıh  
ıouıwhe fu hğpokse ofıh osd fouıho weıuf"

Şeklinde bir Allah tarifi olmaz. Çünkü bugüne kadar öğrendiğiniz 
kelimelerin hiç birine uymuyor yukarıdaki kelimeler. O yüzden 
zihninizde bir şey oluşmuyor, şekillenme ,zihni bir  metafor 
oluşmuyor...Allah'ı tarif etmek için sizin de bildiğiniz kelimeler 
kullanılmalıdır.Kalanı artık sizin zihninizde canlanandırın.Zihninizde 
canlandırmada sınır yoktur.Lakin Alllah zihninizde oluşan bütün 
şeylerden münezzehtir..Sadece benzetebilirsiniz.


Kuranı Kerim Nur suresinde


24/NÛR-35: Allah, göklerin ve yerin Nûru’dur. O’ nun nûru, şöyle bir 
misalle anlatılabilir: İçinde lamba bulunan bir fanus; lamba kristal bir 
cam içinde; kristal de sanki inciden bir yıldız. Lamba, doğuya da 
batıya da ait olmayan kutlu, pek bereketli bir zeytin ağacından 
yakılıyor; öyle ki, yağı daha ateş değmeden hemen kendiliğinden ışık 
veriverecek. Nur, yine nur. Allah, kimi dilerse onu nûruna iletir. Allah, 
(gerçeği anlamaları için) insanlara böyle misaller verir. Allah, her şeyi 
hakkıyla bilendir.)


Allah kendi kendini tarif etmiş.

Lakin Allah' ı zihninizde canlandırabilmek için en az atom boyutnda 
bir kaç bilgiye ihtiyacınız var..

Malum Atomlar temel olarak elektron, proton, nötranlardan oluşur. 
Peki ya elektron,proton ve nötronlar?Onların en temel yapısı da 
kuarklar ve neptonlardır. Bu konunun çok ta fazla detayına 
girmeyeceğim . Girersek çıkamayız...O ayrı bir konu...

Ama özetle doğal elementlerin ve yapay elementlerin hepsini 
oluşturan yapıtaşı kuarklar ve leptonlardır.

Örneğin demir elementi de elektron, proton ve nötronlardan oluşur, 
altın elementi de oksijen de aliminyum da uranyum da.Tabi her 
birinin içindeki elektron proton ve nötron sayıları farklı farklıdır...

Bu konuya sadece yüzeysel değiniyorum. Yoksa çok detaylı...

Biraz da enerji hakkında temel bilgi sahibi olmanız gerekir..

Enerji tanım olarak iş yapabilme yeteneğidir. Yani yeterli enerji varsa 
iş yapılabilir. Ama illa ki iş yapılacak diye bir kural yoktur. Örneğin 
bataryası tam dolu cep telefonu , açma düğmesine basıldığında 
çalışabilir. Bataryadaki o enerjiyi açığa çıkaran , fark etmenizi 
sağlayan telefonun açma düğmesine basmanızdır.

Ya da basitçe enerjiniz varsa sabah uyanabilir, günlük yapmanız 
gereken rutinleri yapabilirsiniz. Enerjiniz yeteri kadar yoksa başta 
sabah kalkmakta ve günlük rutinlerinizi yapmakta zorluk çekersiniz. 
Bu enerji hakkında bilinmesi gereken bir bilgi.

Enerji hakkında bir diğer bilinmesi gereken bilgi de enerjinin 
kaybolmadığı sadece şekil ve isim değiştirdiğidir.

Yukarıdaki örneklerden gitmek gerekirse, bataryadaki elektrik 
enerjisi telefonda gözümüzle görebildiğimiz ışık ve göremediğimiz 
( radyo dalgaları ) ışık türüne ayrıca da ısı enerjisine, şayet 
titreşimdeyse telefon çaldığında da hareket enerjisine dönüşür. YAni 
görüldüğü gibi elektrik enerjisi aynı anda şu an için üç farklı enerji 
çeşidine dönüştü.

Yada yiyeceklerden aldığınız enerji sabah uykudan uyandığınızda ( ki 
gece uyurken de buna dahildir ) sizin bedeninizde  ısı enerjisine , 
hareket enerjisine, ve mikro amper seviyesinde elektrik enerjisine 
dönüşmüştür. Yani yiyeceklerdeki kimyasal enerji aynı anda şu an için 
saydığımız üç farklı enerjiye dönüşmüştür.

Bu kadar temel fizik bilgisinden sonra olayı daha da büyütelim.

Dünya üzerinde dünyayı dünya yapan- yani canlılık özelliği sağlayan 
tek kaynak güneştir.Dünya üzerindeki canlılığın temel kaynağı 
Güneştir. Güneş olmadığında dünya üzerinde hayat durur.

Güneşte gerçekleşen nükleer olaylar karşısında açığa çıkan enerji 
gözle görülen ve görülmeyen ışık sayesinde dünyaya ulaşır. Su bu 
enerji sayesinde buharlaşır, belli bir yoğunluğa geldiğinde yağmur 
kar vb giri olaylarla tekrar yeryüzüne dökülür, hava bu enerji 
sayesinde ısınır,rüzgarlar sıcak ve soğuk havanın yer değiştirmesiyle 
oluşur, bitkiler kendi besinlerini bu enerji sayesinde üretirler ( 
büyürler ), hayvanlar bitkilerin üzerlerinde güneş ışığı sayesinde 
biriktirdikleri enerjiyi, bitkileri yiyerek kendi bedenlerine alırlar, ot 
obur canlılar da bu ot yiyen canlıları yiyerek , aslı güneş olan enerjiyi 
kendi bünyelerine alırlar, güneş panelleri bu ışık enerjisini elektrik 
enerjisine çevirir, gün ısılar bu ışık enerjisini ısıya çevirirler, rüzgar 
tribünlari rüzgar enerjisini elektrik enerjisine çevirirler, ki rüzgar 
enerjisi güneşten aldığı enerjiyi harekete dönüştürerek 
oluşturur....İstediğiniz kadar sayabilirsiniz.

Dünya üzerinde biriken bu ısı enerjisini ışık almayan tarafından yine 
gözle fark edilemeyen ışık enerjisiyle atar, uzaklaştırır. ( ışıma olayı 
)...

Dolayısıyla bu Güneş enerjisinin dünya üzerinde hayatın sağlanması 
için gerekli tek enerji olması gibi düşünürseniz,

Allah denen varlık ta tek bir devasa ( ki bu kelime yetersiz tabi ki) tek 
bir enerjidir...

Kainatta insanın fark edebildiği bütün şeyler bu TEK olan enerjiden 
kaynaklanır..

O Enerji olmassa hiç bir şey olmaz..

Yukarıda örnekleri veridiği gibi gözle görülen demir, altın , 
aliminyum gibi bütün elementlerin nasıl ki kendini oluşturan temel 
parçacıkları kuark lar ve neptonlar gibi ( şimdilik açıklanabilen 
),aynıdır, aynı ÖZDEN farklı şeyler oluşmuş, nasıl Güneşten yayılan 
ışınlar Dnya dahil bütün uzaya yayılmaktadır, ne doğuya ne batıya 
ne kuzeye ne güneye ne yukarı ne aşağı...

İşte Allah denen varlık, görünen ya da görünmeyen herşeyin ÖZ 
üdür..DEVASA kelimesi çok çok çok yetersiz ama

ÖZ bir ENERJİDİR. AKILLI ÖZ bir ENERJİ...

Basit temel fizik bilgileriyle böyle....



O AKILLI ÖZ,  O DEVASA AKILLI ENERJİ varsa varlık vardır, yoksa yoktur...

Varlık VARLIK'tan vardır....



İşin içinden çıkamayıp yoktur demekle, inkar etmekle, idrak 
edememeniz nedeniyle kabul etmemenizle, ismi ALLAH diye 
nitelendirilen, varlığın müsebbibi O DEVASA AKILLI ÖZ yok olmaz...

ASLINDA O DEVASA AKILLI ÖZ, O DEVASA AKILLI ENERJİ
kelimeleir ALLAH ' ın yerini tutmaz...Ama Allah ' ı tarif etmek için bildiğimiz kelimeleri kullanmamız gerekir...

Gerisini siz düşünün..O DEVASA AKILLI enerji, O AKILLI ÖZ ü zihninizde nasıl 
canlandırırsanız canlandırın artık....


24/NÛR-35: Allah, göklerin ve yerin Nûru’dur. O’ nun nûru, şöyle bir 
misalle anlatılabilir: İçinde lamba bulunan bir fanus; lamba kristal bir 
cam içinde; kristal de sanki inciden bir yıldız. Lamba, doğuya da 
batıya da ait olmayan kutlu, pek bereketli bir zeytin ağacından 
yakılıyor; öyle ki, yağı daha ateş değmeden hemen kendiliğinden ışık 
veriverecek. Nur, yine nur. Allah, kimi dilerse onu nûruna iletir. Allah, 
(gerçeği anlamaları için) insanlara böyle misaller verir. Allah, her şeyi 
hakkıyla bilendir.)




17 Kasım 2018 Cumartesi

RUH

RUH

a. (ru:hu) 


1. Dinlerin ve dinci felsefelerin insanda vücuttan ayrı bir varlık olarak 

kabul ettiği öz, tin, can kuşu. 

2. En önemli nokta, öz:“Lakin oyunun ruhunu anlamak mümkün 

değil.” -M. Ş. Esendal. 

3. Esans: “Bazısı ruh koklatır, bazısı alnına sirke sürer, bazısı kollarını, 

bileklerini ovuşturur.” -H. R. Gürpınar. 

4. mec. Duygu: “Nesri gibi güzel bir ruhu olan Falih Rıfkı, Türk 

gazeteciliğini bir vatan hizmeti telakki etmiş ve kutsi bir vazife gibi 
ifa ediyor.” -Y. K. Beyatlı. 5. fel. Bedeni etkin kılan canlılık ilkesi, 
bedenin hayat gücü.  TDK


TDK'nın Ruh üzerine yaptığı açıklama ve tanımlamalar bu şekilde.


Bir çok kişi ruhun varlığını kabul ediyor. Özellikle bilimi ön plana 

koyan kimi kişilere göre de ruh denen şeyin olmadığı kendi 
delilleriyle kabul edilmiyor. Kabul edenler nasıl bir şey olduğunu 
tarif edemiyor ya da kendince bir şeyler tarif ediyorlar ruh hakkında.


Ruhu anlatabilmek için bilinen bazı şeylerden örnek vermek gerekir. 

Başka türlü tarif ve ifade edilemez.


Ruh denen şey aslında bir çeşit enerjidir. Kainat üzerinde herhangi 

şekilde herhangi bir tarzda, herhangi bir cismaniyette şu an için 
canlılık özelliği taşıyan ve ya taşıyabilecek kıvamda olan varlıklarda, 
varlığını belli eden bir enerjidir.


Halk arasında kabul edilen şekilde örneğin her insanın ya da her 

canlının ayrı ayrı, farklı farklı ruhu yoktur. Ruh Tektir. O Teklik, farklı 
özelliklerde herhangi şekilde , her hangi bir tarzda , herhangi bir 
cismaniyette şu an için bilinen canlılık özelliği taşıyan ve ya 
taşıyabilecek kıvamda olan varlıklarda açığa çıkar.


Güncel ve anlaşılabilir örnek verilmek istenirse en basiti elektrik 

enerjisidir.


Örneğin elektrik denen şeyin varlığını bakarak anlayamazsınız. 

Elektrik ne kadar güce sahip olursa olsun, istenirse hemen baraj 
çıkışından alınan çok yüksek voltajda bir elektrik olsun, ya da bir 
bulutta yüklü olan elektrik, ya da basit bir kol saati pilinde, isterse 
duvarda sabit duran kablolarda olsun.

Bunlara bakarak bunlarda elektrik yoktur ya da vardır diyemezsiniz.



Elektriğin varlığı, kendi enerjisini açığa çıkarabilecek ortamlarda 

belli olabilir.

Örneğin bir ampulde başta ışık olmak üzere lambanın ısınmasıyla, 

televizyonlarda ekran görüntüsüyle, radyolarda ses enerjisi olarak, 
elektrikli ısıtıcılarda ısı olarak, vantilatörde pervanenin dönmesiyle, 
elektrikli araçlarda elektrik motorunun hareketiyle , ya da 
dokunduğunuzda çarpılmanızla o enerji açığa çıkar. Elektrik, varlığını 
bir şekilde bünyesiyle bütünleştiği araçlarda ısı, ışık, hareket gibi 
etkilerle kendini gösterir.

Aklınıza şu soru gelebilir belki


"Ama bahsedilen araçları kullanmadan da elektriğin varlığını 

Voltmetre ile ölçebiliriz" Doğru bir yaklaşım değil bu. Çünkü 
voltmetre denene cihazın ibresinin ve ya göstergesinin hareket ediğ 
değişmesiyle aslında elektrik enerjisinin gösterge şeklinde ortaya 
çıkmasıdır.Yani elektrik o şekilde vücut bulmuştur.

Diyebilirsiniz ki 


"Efendim ruhun varlığı ispatlanamaz, bilimsel bir şey değildir"


Bu şuna benziyor biraz.


"Sıcak ya da soğuğun varlığı ispatlanamaz"


Yani bir şeyin varlığı o şeyi ölçebilecek cihaz olmadan ispatlanamaz 

gibi bir şey..

Yani sizin soğuk olarak nitelendirdiğiniz şey aslında insanın güncel 

yaşam koşullarında normal olarak kabul edilen sıcaklığın altında 
kalan sıcaklıklardır. Sıcak olarak nitelendirilen şeyler de öyle..

Örneğin 20 25 santigrat derece normal bir sıcaklıktır. İnsanlar 

sıcaktan bunalmazlar , üşümezler. Şayet ortam bulunulan ortam 
sıcaklığı örneğin 5 santigrat dereceye düşerse bu sıcaklık soğuk 
olarak kabul edilir hemen herkes tarafından. Ya da 50 santigrat 
derece hemen herkes tarafından sıcak kabul edilir, insanlar bunalırlar 
ve terlerler.

Yani bir şeye sıcak ya da soğuk demek için ve ya kabul etmek için 

herhangi bir termometreye ihtiyaç yoktur. Ayrıca zaten 
termometreler suyun donma ve kaynama noktalarını baz alarak 
değişik sayılarda bölmelendirmelerden olmuştur. Mesela genel 
kullanılan Celcius termometresin suyun donma noktasını sıfır, 
kaynama noktasını 100 olarak belirlenmiştir.

Fahrenheit termometresi de suyun donma noktasını 32, kaynama 

noktasını 212 olarak belirlemiş tir..

Yani su Celcius termometresine göre 0 ( sıfır ) Fahrenheit 

termometresine göre 32 Fahrenheit derecede donar..

YA da benzer şekilde su Celsius termometresine göre 100, 

Fahrenheit termometresine göre 212 Fahrenheit derecede donar. 


Aslında farklı olan suyun hal değişiminin farklı olarak kabul edilmiş 

sayılarda gözlenmesidir. 

Basitçe şöyle diyelim... Su donarken su taneciklerinin titreşimi azalır, 

Bir süre sonra katı bir hal , su kaynarken su taneciklerinin titreşimi 
hızlanır, bir üsre sonra gaz bir hal alır. Termometre sadece, çeşitli 
matematiksel işlemler yapabilmek için bilim insanlarının koyduğu 
değerlerden ibarettir.T

Yani termometre olmasa da su donar ve kaynar.


Gelelim Ruh denen varlığa.Ruh denen şeyin varlığı termometredeki 

gibi herhangi bir ölçüm aletiyle ölçülemez.Uzunluk değildir ki 
metreyle, sıcaklık değildir ki termometreyle, hacim değildir ki 
litreyle, elektrik enerjisi değildir ki voltmetreyle, akım değildir ki 
ampermetreyle, ısı değildir ki kalorimetre kabıyla ölçülsün.

Ama şu çıkarımı yapabilirsiniz. 


Ruh denen şey,  canlılık özelliği taşıyabilecek olan, biyoloji bilminin 

açıklayabileceği canlılık özelliği gösterebilmenin sınırları içinde her 
türlü, cismani madde içinde varlığını belli edebilecek tek bir enerji 
çeşitidir. Varlığının delili canlılıktır. Canlılık özellik sınırına 
çıkıldığında , ruh denen şey, yani enerji, o canlı beden ile ilişkisini 
keser. Yani insan algısının dışına çıkar.


Mesela bir ampulün patlaması, telinin kopması nasıl elektrik 

enerjisinn ampulde varlığının insan algısı dışına çıkması gibi.

Ya da çok uzun süre çalışan bir vantilatörün ısınıp artık elektrik 

enerjisini hareket enerjisine çeviremeyecek olması gibi.

Elektrik enerjisi vardır, lakin bu enerji , kendisini bozuk bir ampulde 

ve ya bir vantilatörde kendisini gösteremez.

Örneğin canlılık sadece bu dünya da mı vardır ya da ruh denen şey 

sadece bu dünya ve çevresinde midir.


Şöyle basit bir deney yapacağımızı farz edelim.


Örneğin insanoğlu Mars' a gidip orda koloni kurmak için çalışıyor.


Canlılık özelliği sağlanabilecek uygun şartlar ısı , sıcaklık, yapay 

atmosfer, basınç, ve benzeri, yani canlılığın teşekkül edebileceği bir 
ortam Mars' ta da sağlanabilirse, Ruh diye nitelendirilen enerjisi 
Mars'ta da insanoğlunun fark edebileceği hale gelir. Yani yaşama..


Ya da bir tohumu canlılık için uygun şartları sağlayabilecek 

Andromeda Galaksisi içinde bir ortamda çimlenmeye bırakırsanız , 
Ruh denen enerji orda kendini belli eder.. Yani tohum canlılık 
özelliği taşır. 


Özetle Ruh TEKTİR, bu TEKLİK, farklı canlılık özelliği taşıyan 

bedenlerde farklı şekilde açığa çıkar.


Kedinin ruhuyla, köğeğin ruhu, tek hücrelilerle çok hücrelilerin, 

insanın ruhuyla maymunun ruhu, solucanın ruhuyla yılanın ruhu, çam 
ağacının ruhuyla domatesin ruhu AYNI dır.

Ruhun bu canlılık özelliği taşıyan bedenlerde gösterdiği etkiler 

farklıdır...

Ölüm denen olay, canlı denen varlığın, canlılık özelliği taşıyabilecek 

minimum ve maksimum sınırları ( optimum yaşam seviyesi ) arasına 
çıkıldığında Ruh denen enerjinin bulunduğu bedenle irtibatının 
kesilmesi olayıdır.


Ruhun varlık belirtisi canlılıktır, sadece ölçülüp sayısal değer 

verilecek bir ölçme aracı yoktur. Kim bilir.. Belki ilerde olur...


14 Kasım 2018 Çarşamba

YAZI TURA

Bir metal paranın havaya atıldığında yazı ve ya tura gelme ihtimali nedir?
Dik gelme ihtimali önemsenmediği taktirde yazı gelme olasılığı yüzde elli, tura gelme olasılığı yüzde ellidir.
Bir şekilde dik geldiğini de ihtimale dahil ederseniz , yazı,tura ve ya dik gelme olasılığı yüzde otuz üç küsür şeklinde devam eder.
Böyle basit ihtimal hesaplamalarıyla herhangi bir canlının ihtimaller dahilinde ortaya çıkabileceği , tek bir aminoasitten, sonrasında DNA, daha sonra çekirdek , organeller vs şeklinde bir hücrenin vücuda gelip ilerleyen zamanlarda yine ihtimaller dahilinde çok hücreli canlıya dönüşebileceğini, son aşamalarda da ihtimaller dahilinde canlı çeşitliliğine dönüşebileceğini düşünebiliriz.

Sonuçta yüzde elli de bir ihtimaldir, yüzde otuz da, yüzde bin de, yüzde bir milyon da, yüzde bilmem kaç trilyon da olsa bile ihtimal ihtimaldir. Böyle bir şey mümkündür.

Lakin olaya tersinden baktığınızda yüzde bilmem kaç trilyon olma ihtimalinin olması demek, o olayın olmaması ihtimalinin de o kadar olması anlamına gelir.

Yani paranın yazı gelme olasılığının yüzde elli olması demek , dik gelme ihtimalini göz ardı ettiğinizde gelmeme olasılığının da yüzde elli olması demektir.

Bir zarı attığınızda 2 sayısının gelme ihtimali 1/6 dır... 2 sayısının gelmeme olasılığı 5/6 dır.. yani gelmeme ihtimali daha fazladır.

Ayrıca yazı tura meselesinde paranın kaç çeşit ihtimal ile atılacağı hesaba katılmamış, sadece paranın son ihtimal dahilinde atıldığı düşünülerek ATILAN BİR PARANIN yazı ve ya tura gelme hesabı yapılarak sonuç çıkarılmıştır.

Paranın yazı gelmesini sağlayacak sınırlar içinde paranın hareketini düzenleyen ihtimaller herhangi bir sayı ile belirlenemez.
Nasıl yani.
Örneğin  yazı gelmesini istediğiniz para için, havaya atılacak paranın atıldığı yerden çıkabileceği yükseklik sayısı sonsuzdur, Bu yükseklik bir santimetre de olabilir, on metre de belki de kuvvetli bir atışla 100 metredir..
bu iki değer arasında herhangi bir yüksekliğe çıkabilir...Çünkü 1 ile 100 arasında sonsuz adet sayı vardır.
Benzer şekilde pyazı gelmesini istediğiniz para için , parayı iten kuvvetin kaç Newtonluk kuvvet uygulayacağı ihtimali yine sonsuzdur. Bu belki 0,1 Nentonluk minik bir dokunuş, belki kuvvetli bir kol kası ile itilmenın sonucu ortaya çıkan 1500 Newtonluk bir kuvvettir. Belki de daha fazlası. Bu ii sayı arasında sonsuz adet doğabilecek ihtimal vardır. Çünkü iki sayı arasında sonsuz adet sayı vardır.

Devam edelim.

Yazı gelmesini istediğiniz para atıldığı anda dikey mi, on derecelik açıyla mı, yirmi derecelik açıya mı yukarı çıkacak, benzer şekilde yere hangi yükseklikten hangi açıyla hangi hızla düşerek çarpacaktır. Ayrıca düşecek zeminin yeryüzündeki bütün yüzeylerden olma ihtimali de yok değil..
Sünger üzerine mi, betona mı cama mı , tahta bir yüzeye mi, kuma mı....

Bu olay sadece paranın yazı gelme olasılığı için sonsuz ihtimal olduğunu , tura gelme ihtimalinin de sonsuz olduğunu, sonsuzla sonsuzun çarpımının yine sonsuz olduğu bir gerçektir.

Bu sonsuzluk ihtimalinde olasılıklar indirgenip paranın sadece atıldığı düşünülerek işlem yapıldığında yazı gelme ihtimalinin yüzde elli tura gelme ihtimalinin yüzde elli geldiği ve benzer şekilde gelmediği  hesaplanabilir.
Dik gelme ihtimalini hesaba katmıyoruz bile..

Şimdi dikkatlice aynaya bakın.. Yüzünüze, gözlerinizin, burnunuzun, ağzınızın, küçük dilinizin, dilinizin, kulaklarınızın, kaşlarınızın, saçlarınızın, dişlerinizin görebildiğiniz her şeye dikkatlice bakın...Mümkünse banyo aynası ( çukur ayna ) kullanın daha derinlemesine bakın..

İnceleyin...

Düşünerek inceleyin...

Tam olarak tolerans verilerek olması gereken yerde olma olasılığını bulunmasını ve olmama ihtimalinin bulunma olasılığını elinize kağıt kalem alarak hesap edin.

Lütfen....Ama sonucu hesaplarken para örneğindeki gibi sadece bütün ihtimalleri yazı ve tura şeklinde ikiye indirmeden, bütün olasılıkları hesap edin...

Sonucu ben söyleyeyim..

Sıfır...

Sadece göz bebeğinizin tam aynada baktığınız ve gözünüzle yeteri kadar görebildiğiniz en küçük parçasının o noktada bulunma olasılığı....

Yani bir bölü sonsuz...

Yani sıfır....

Yani bedeninizin şu anki, toleranslar dahilinde, insan şekliyle vücut bulma ihtimali.

Sıfır.


8 Kasım 2018 Perşembe

KEFİL

KEFİL

Musalla taşında bir cenaze. Tabutun içinde. Kısa bir konuşma mevta hakkında.


İmam efendi sorar bir kaç defa.


"Mevtayı nasıl bilirsiniz"


Cemaat


"İyi biliriz"


İşin garip tarafı cenazeyi tanıyan tanımayan hemen herkes cenazeyi iyi bildiklerine şahitlik ederler.



Muhtemelen cenazedeki hazirundan cenazenin hayattayken bizzat görmediği , bir selam vermediği kişiler de vardır. Cenazenin bizzat tanımadığı, belki sadece beraber bir bardak çay içtiği, belki hayatında sadece bir merhaba dediği, belki sadece yoldan gelip geçerken gördüğü, belki cenazeyi tanıyan birinin tanıdığı, usulen orda cenazede hazır bulunan kişiler, belki sadece adını duydukları kişiler, imamın bile tanımadığı kişiler....


Mevta önde musalla taşında yatıyor, cemaat arkasında saf durmuş..


-Mevtayı nasıl bilirsiniz?


-İyi biliriz.


-Mevtayı nasıl bilirsiniz?


-İyi biliriz.


-Mevtayı nasıl bilirsiniz?


-İyi biliriz.


Aslında mevtanın öteki dünyadaki hayatına kefil olmuyor musunuz....


Bizzat yeteri kadar hayatı paylaşmış , iyisiyle kötüsüyle mevta ile bir şekilde iletişime geçmiş olanlar müstesna, "iyi biliriz " dediğinizde büyük bir kefalet altına girmiş olmuyor musunuz?


Hayattayken gözünüz kapalı bir şekilde musalladaki mevtaya kefil olur muydunuz, gözünüz arkada kalmadan...


Malum birine kefil oluyor, ve kefil olduğunuz kişi bozrcunu ödemiyor ve ya ödeyemiyorsa , alacaklı borcunu kefil olandan almaz mı?


Ona göre cevap verin imam efendinin sorduğu soruya.


Yürekten gözünüz kapalı  "iyi biliriz " diyemiyorsanız


Bence sessiz kalın....


Yoksa birine kefil olmak, o kefil olunan kişinin borcunu üstlenmektir...


Belki bu dünyada kefillikten bir şekilde bir yolunu bulur kurtulursunuz.


Ama diğer tarafta söke söke alırlar...


Üstlenemeyeceğiniz borcun altına girmeyin...


6 Kasım 2018 Salı

GÜNAH

Günah: 1, Dini bakımdan suç sayılan iş ve ya davranış.
2.Acımaya yol açacak kötü davranış.
3.Sorumluluk vebal.
4.Kabahat, hafif suç  TDK
Aslında genel olarak dinen günah diye nitelendirilen hareket ve davranışlar, insan hayatına bakan yönüyle değerlendirildiğinde, günah kelimesinin sadece dini olarak algılanması doğru bir anlama şekli değildir.
Mesela içki içmek günahtır, zina yapmak günahtır, hırsızlık günahtır gibi sadece dini olarak düşünüldüğünde içi boş bir kelimeden ibarettir.
Günah denen kelimeyi sadece dini anlamıyla değerlendirmek yerine, diğer anlamlarıyla beraber değerlendirmek lazım.
Günah diye nitelendirilen şeyler aslında şahsın kendisine,bedenin sağlıklı bütünlüğüne, ekonomisine, ailesine, çevresine, çevreye zarar veriyor ve ya verme ihtimali çok fazla olan şeylerdir.

Örneğin içki içmek günahtır. Neden ya? sadece Allah yasakladığı için mi?
Hayır. Yukarıda sayılanlar gibi, şahsın kendisine,bedenin sağlıklı bütünlüğüne, ekonomisine, ailesine, çevresine, çevreye zarar veriyor ve ya verme ihtimali var mıdır içki içmenin. Vardır.

Örneğin zina günah aynı zamanda haramdır. Neden ya? Sadece Allah yasakladığı için mi?
Hayır. Yukarıda sayılanlar gibi, şahsın kendisine,bedenin sağlıklı bütünlüğüne, ekonomisine, ailesine, çevresine, çevreye zarar veriyor ve ya verme ihtimali var mıdır zinanın. Vardır.

Bunlar sadece iki örnek.

Olaya değişik bir bakış açısıyla bakalım.
Kırmızı ışıkta geçmek günah mıdır?
Beraber cevap bulalım direk evet ya da hayır demek yerine.
Yukarıda sayılanlar gibi, şahsın kendisine,bedenin sağlıklı bütünlüğüne, ekonomisine, ailesine, çevresine, çevreye zarar veriyor ve ya verme ihtimali var mıdır kırmızı ışıkta geçmenin. Vardır.

Hız sınırını aşmak günah mıdır?
Beraber cevap bulalım direk evet ya da hayır demek yerine.
Yukarıda sayılanlar gibi, şahsın kendisine,bedenin sağlıklı bütünlüğüne, ekonomisine, ailesine, çevresine, çevreye zarar veriyor ve ya verme ihtimali var mıdır hız sınırını aşmanın. Vardır.

Sigarayı sormayalım bile...

Peki ya akıl baliğ bir öğrencinin ders çalışmaması günah mıdır?
Buna da beraber cevap bulalım direk evet ya da hayır demek yerine.
Yukarıda sayılanlar gibi, şahsın kendisine,bedenin sağlıklı bütünlüğüne, ekonomisine, ailesine, çevresine, çevreye zarar veriyor ve ya verme ihtimali var mıdır ders çalışmamanın . Vardır.

Ya da su içmek günah mıdır?
Beraber cevap bulalım direk evet ya da hayır demek yerine.
Yukarıda sayılanlar gibi, şahsın kendisine,bedenin sağlıklı bütünlüğüne, ekonomisine, ailesine, çevresine, çevreye zarar veriyor ve ya verme ihtimali var mıdır su içmenin.
Yoktur değil mi?
Evet yoktur.

Peki ya yemek yemek günah mıdır?
Beraber cevap bulalım direk evet ya da hayır demek yerine.
Yukarıda sayılanlar gibi, şahsın kendisine,bedenin sağlıklı bütünlüğüne, ekonomisine, ailesine, çevresine, çevreye zarar veriyor ve ya verme ihtimali var mıdır su içmenin.
Yoktur değil mi?

Çünkü su içmek ve ya yemek yemek gibi davranışlar mübah davranışlardır.Yani ne günah ne sevaptır.

Ammaaaaa.

Peki ya midenizi şişirecek, size rahatsızlık verecek derecede su içmek, bedeninizdeki vitaminlerin dışarı atılmasını saplayacak şekilde su içmek, uzun bir otobüs yolculuğundan önce kısa sürede tuvaletiniz gelecek şekilde aşırı su içmek, kış günü buz gibi soğuk su içmek, başkasının hakkı olan suyu içmek...

Yada midenizi şişirecek, size rahatsızlık verecek şekilde yemek yemek, bedeninizin sağlıklı yapısını bozacak şekilde yemek yemek, başkalarının hakkı olan yemeği yemek, ağzınızı ve yemek borunuzu yakacak şekilde yemek....


Yukarıda sayılanlar gibi, şahsın kendisine,bedenin sağlıklı bütünlüğüne, ekonomisine, ailesine, çevresine, çevreye zarar veriyor ve ya verme ihtimali var mıdır su içmenin ve yemek yemenin.

Şayet soruların hemen hepsine verilecek cevabınız evet ise, mübah olan yani ne sevap ne günah olan davranışlar bir günah hükmünü almaz mı?

Şura suresi 30. ayette
Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.

Bu ayette geçen "Allah çoğunu affeder" cümlesi aşağıdaki gibi anlaşılamaz mı?

İçki içersiniz. Birkaç kadehten belki bir şey olmaz. Ama olmayacak anlamına gelmez.
Zina edersiniz. Birkaç zinadan bir şey olmaz. Ama olmayacak anlamına gelmez.
Sigara içersiniz. Birkaç sigaradan bir şey olmaz. Ama olmayacak anlamına gelmez.
Ders çalışmazsınız. Birkaç defa çalışmamaktan bir şey olmaz.Ama olmayacak anlamına gelmez.
Kırmızı ışıkta geçersiniz. Birkaç defa geçmekten bir şey olmaz. Ama olmayacak anlamına gelmez.
Fazla su içer, kışın soğuk su içer, aşırı derece yemek yersiniz. Bir kaç defadan birşey olmaz. Ama olmayacak anlamına gelmez.

Ona göre siz karar verin.

Yaptığınız davranışlar günah mıdır?

Mübah olan davranışlar ile günah arasında ince bir çizgi var mıdır yok mu?










5 Kasım 2018 Pazartesi

KURANI KERİM DEĞİŞMİŞ YA DA DEĞİŞTİRİLMİŞTİR

Klasik olarak söylerler. " Efendim Kuranı kerim değişmiştir, ya da değiştirilmiştir "

Basit bir soru sormak gerekir hiç tartışmaya girmeden.

" Ben Ayasofya müzesini gezdim."

Bu cümle değiştirilmiş midir?

Cevap bekliyorum...

Vereceğiniz cevap " Nerden bilelim bu cümlenin ilk halini görmemiz gerekir, cümlenin değişip değişmediğini, ya da değiştirilip değiştirilip değiştirilmediğini anlamak için"

Ve ya buna benzer bir cümle.

Bekliyorum...

Şayet denildiği gibi Kuranı kerim değişmiş ya da değiştirilmiş ise 

Aslını elinizde belge ve kanıtlarla getirin. 

Hep beraber canı yürekten söyleyelim.

Kuranı Kerim değişmiş ya da değiştirilmiştir.


31 Ekim 2018 Çarşamba

CELLAT

Cellatlar iyi midir kötü müdür?
İyidir efendim diyenler, ama bir sürü can alıyorlar.
Kötüdür efendim diyenler, ama ölüm cezasını hak eden suçlular için kendilerine verilen infaz yetkisini kullanıyorlar. Toplumu pisliklerden arındırıyorlar.
Hangisi doğru şimdi?
Cellat ilginçtir ki kendi başına karar vermiyor. Önüne gelen karar kağıdından yazılı kişinin cezasını infaz ediyor.
Kağıtta yazan kişinin hakikatte suçlu olup olmaması cellatı ilgilendirmez. O önüne gelen resmi kağıttaki kişinin cezasının infazı ile hükümlüdür.
Peki infaz edilen kişi hakikatte masumsa ve cellat bunu bilmiyorsa cellat günahkar mı olur?
Ya da infaz edilen kişi hakikatte masumsa ve cellat bunu bilerek infazı uyguluyorsa cellat günahkar mı olur?

Allah bilir. Lakin kişinin masum olduğunu bile bile infaz cezası verenin vay haline...

29 Ekim 2018 Pazartesi

HAYAL GERÇEK MİDİR ? GERÇEK HAYAL Mİ ?

Hayal gerçek midir? Maddesel midir? Somut mudur? Soyut mu?

Hayal insan zihninde oluşan, maddesel olmayan soyut şeylerden mi ibarettir? İnsan beyninde oluşan sadece bir yanılsama mıdır?

Hayaller genel olarak insanın genel olarak günlük hayatta karşılaştığı şeylerin ya tümü ya da parça parça zihinde parça parça bütünleşmiş hali midir?

Yoksa hayal tamamen bu dünya da olmayan, dünyada hiç bir insanın hiç bir şekilde karşılaşmadığı dünyada sadece tek olan ,sadece hayal eden kişiye ait bir şey midir?

İnsan dünyaya geldi geleli dünya  namına görsel olarak hiç bir şeyle karşılaşmasaydı, mesela doğuştan ama olsaydı, hayal olarak ürettiği şeyler, gerçekle nasıl örtüşür ve ya hiç mi örtüşmezdi hayali?

Mesela unicorn ( tek boynuzlu at ) tamamen bir hayal ürünü mü? Tamamen hayal ürünüyse bu ürün gerçek değil mi yani? Ama at gerçek, boynuz da. O zaman görülen hayal, at ve boynuzun zihinde birleştirilmiş hali mi? Peki gerçek denen hayatta canlı, ve ya nesli tükenmiş tek boynuzu olan bir at var mıdır? Bildiğim kadarıyla yok. Ama şu var. Yaşayan böyle bir canlı olmamasına rağmen tek boynuzlu at resimleri vardır. Resme dökülmüştür. O halde unicorn denen yaratık resim üzerinde gerçekttir. Yani parça parça da olsa bir canlının parçaları hayal dünyasında birleşmiş ve kağıt ve ya bir satıh üzerine resmedilmiştir. Hatta oyuncakları , heykelleri yapılmış, filmleri çekilmiştir.

Ya da sentorlar ( yarı insan yarı at ) tamamen bir hayal ürünü mü? Tamamen hayal ürünüyse bu ürün gerçek değil mi yani? Ama insan gerçek, at ta. O zaman görülen hayal, at ve insanın zihinde birleştirilmiş hali mi? Peki gerçek denen hayatta canlı, ve ya nesli tükenmiş yarı insan yarı at şeklinde bir canlı var mıdır? Bildiğim kadarıyla yok. Ama şu var. Yaşayan böyle bir canlı olmamasına rağmen sentor resimleri yani yarı insan yarı at resimleri vardır. Resme dökülmüştür. O halde sentor denen yaratık resim üzerinde gerçektir. Yani parça parça da olsa farklı canlıların parçaları hayal dünyasında birleşmiş ve kağıt ve ya satıh üzerine resmedilmiştir. Hatta oyuncakları, heykelleri yapılmış, filmleri çekilmiştir.

O halde unicorn ve sentorlar gerçektir. Tek farkı bir hayata sahip olmamalarıdır. bir hayata sahip olmamaları gerçek olmamaları demek değildir. Oluşan bu döngü, gerçek olan şeylerin insan zihninde bir hayale dönüşmesi, hayale dönüşmüş bu gerçekliğin, tekrar gerçeğe yani resim heykel, film, oyuncak gibi maddesel bir yapıya dönüşmesi olayıdır.

Peki doğuştan ama olan birisi için unicorn ve ya sentor hayali nasıldır? Hemen herkesin zihninde canlandırdığı şekilde mi? Sanmam. Çünkü doğuştan ama kişiler, gerçek bir at, bir insan, bir boynuz görmediklerinden sağlıklı insanların zihninde canlandırdıkları şekilde bir unicorn ve ya sentor şekli tarif edemezler. Tarif edebilmeleri için en az bir kaç saniye mu maddelerin görüntülerini görmeleri gerekir. Lakin elleriyle insan şekline, ata, boynuza ve boynuzlu bir hayvana dokunduklarında, dokundukları kadarını cümlelere dökebilirler, dokunmadıklarında değil.

O zaman unicorn ve sentorler , doğuştan ama kişiler için her hangi bir şey ifade etmez diyebiliriz. Gerçek değillerdir. Doğuştan göremeyen bu  kişiler için bu varlıklar bir gerçeğe dönüşmez, maddesel bir boyut kazanamazlar.

O halde hayal gerçek değildir.

Hayalin zihinde oluşabilmesi için maddesel boyutlarda bir örneği olması gerekir, beyin bunu işlesin, yeni şeyler türetsin, zihinde türetilen bu hayaller bir süre sonra maddesel somut bir varlığa dönüşebilsin.

Siz karar verin.

Hayaller gerçek midir?





26 Ekim 2018 Cuma

KADERE DEĞİŞİK BİR BAKIŞ AÇISI 2

Kader gerçekten bir alın yazısı mıdır? Yoksa bilinçli ya da bilinçsiz bir seçimin, diğer varlıkların bilinçli ya da bilinçsiz bir seçimine karşılık olması gereken bir sonucu mudur? Kader sadece insanlara özgü olduğu düşünülen bir anlaşış mıdır?
Öncelikle kader sadece insanlara özgü bir anlayış mıdır, sadece insanların kaderi mi söz konusu kainatta?Bu soruya cevap bulalım.
Düşünülmesi gereken doğru düşünce kader sadece insanları kapsayan bir anlayışsa, insan denen varlığın ekstra ne özelliği vardır, yoksa insan, canlı cansız diğer varlıklar gibi sadece bir varlık mıdır?
İnsan sadece diğer varlıklar gibi bir varlıktır. Kendisine bahşedilen şahsına münhasır özelliklerinin dışında insanı diğer varlıklardan ayırt eden bir özellik yoktur. Bu nedenle kader sadece insan denen varlığı değil, kainattaki tüm varlıkları kapsar. Olaya bu zaviyeden bakılmalı.

Bir kaç değişik örnekle açıklayalım.
Kurşun kalem kağıda yazma özelliğine sahiptir. Bu kalemi bir kağıda sürttüğünüzde kağıtta kurşun kalemin izi çıkar. Sürtmediğinizde değil. Bu sürtme olayı ister bir çocuk eliyle, ister yetişkin bir insan eliyle, ister bir ressamın eliyle, ister yazılı kağıdını dolduran bir öğrenci eliyle, ister bir maymunun eliyle olsun ya da ister robotik bir yazıcıyla değişen bir şey olmaz. Kalem kağıda sürtüldüğünde yazar. Çocuğun kullanmasıyla basit bir çöp adam resmi, yetişkin birinin kullanmasıyla bir not, bir ressamın kullanmasıyla bir portre, bir maymunun eliyle olduğunda garip şekiller, robotik bir yazıcıyla olduğunda kendisine programlanan resim olarak kağıda kalemle şekillendirilmek istenen şekil ortaya çıkar. Bir süre sonra haliyle kalemin ucunda bir tükenme, azalma söz konusu olur.
Yani kalem yazma özelliğinden dolayı , kalemi kim ne şekilde kullanırsa kullansın kalemin ucu tükenecektir. Kalemin kimin tarafından kullanıldığı bu sonucu değiştirmez. Değişen şey kalem kullanıldığında, kullanan kişinin özelliklerine göre ortaya çıkan şekil ve çizgilerdir. Burada kalemin kaderi ,temel olarak, bir şekilde kullanıldıktan sonra tükenmektir. Kağıtta ortaya çıkan şekil ve çizgiler de kalemin hareketine , kağıda uygulanan basınca, kalemi tutuş şekline göre değişecektir. Aslında kağıt üzerinde oluşan şekil ve çizgiler, kendinin oluşmasına sebep olan kalemin hareketlerine bağlıdır. Yani oluşan resim ve çizgilerin kaderi sadece kaleme bağlı değildir.

Bu örnekte olduğu gibi, kağıt üzerinde oluşan şekiller, kendini oluşturan etkenlere sadece bir yönüyle değil bir çok yönden bağlıdır. Aynı özellikteki kalem, aynı özellikteki kağıt aynı özellikte kalemin kullanım şekli aynı sonucu doğurur. Özetle bütün sebepler aynıysa oluşan sonuç ta aynıdır. Sebepler benzerse oluşan sonuçlarda benzerlik gösterir.
Ve bunların hepsi kaderdir. Kağıt üzerinde oluşan resim ve çizgiler , o resim ve çizgilerin alın yazısı değildir.

Alın yazısı denen şey aslında bir sebebe karşılık oluşan sonuçtur. Bu örnekte kağıt üzerinde oluşan resim ve şekil kendi iradesi dışında gerçekleşmektedir. Oluşan resim ve şekillerin tercih hakkı yoktur.

İnsan üzerindeki kader etkisindeki tek fark, insanın kendi üzerinden oluşabilecek, diğer  canlı cansız varlıklarla olan etkisinden dolayı yaptığı doğru ve ya yanlış tercihlerden kaynaklanır. Ama burada yine sebep sonuç ilişkisi değişmez. İnsan sadece , sonucu ya refleks olarak ve ya düşünerek tahmin edebilir. Ama illa tahminler yüzde yüz gerçekleşecek diye bir şey yoktur. Adı üzerinde tahmin.

Mesela önemli bir matematik yazılısı olan bir öğrenci aşağıdaki davranışları sergileyebilir.
*çocuk çok zeki ve derste öğrendikleri kendisine yetiyorsa, yazılıya çalışmadan girebilir. Yazılı kağıdını ona göre doldurur. Ortalamanın üstünde not alması kaçınılmazdır ve genellikle alır.
*çocuk ortalama bir öğrenciyse yazılıya çalışarak girer ortalamanın üstünde not alır
*çocuk tembel ve çalışmayı sevmiyorsa ortalamanın altında alır.
*çocuk hem çok zeki hem de çalışkansa genel olarak yüze yakın not alır
*çocuk hem çok zeki hem de çok çalışkansa yalnız gelen sorular ortalama sınav sorularından çok daha zorsa yüz alma ihtimali düşer. Muhtemelen de alamaz.
*çocuk ortalama biz zeka ve çalışkanlığa sahipse , öğretmen çocuğun iyi ve ahlaklı  davranışlarından dolayı , çocuğun yazılı kağıdına bir kaç puan ekleyebilir, dersten kalacak sınırda bir notun altındaysa geçmesi için notunu yükseltebilir.
*öğretmen yazılı kağıtlarını okurken şayet gerginse, örneğin eşi ile tartıştıysa çocuğun olası en küçük hatasından notunu kırabilir.
*çocuk hem tembel ve çalışmayı sevmiyor ve aynı yazılıyı olan başka bir sınıftan yazılı sorularını aldıysa ortalamanın üstünde not alır.
*çocuk ister tembel ister yaramaz isterse zeki olsun, kasıtlı ve mazeretsiz sınava girmiyorsa muhtemelen sıfır alır.
*çocuk ister tembel ister yaramaz ister zeki olsun, sınav günü hasta olup sınava giremeyip aynı zamanda durumu öğretmene bildirip  ya da hastaneden rapor aldığında o sınava girememiş olacak, yalnız ileri bir tarihte girmediği sınavın telafisine girecektir.
*çocuk ister tembel ister yaramaz ister zeki olsun yakalanmadan doğru kişiden kopya çektiğinde muhtemelen ortalamanın üzerinde not alır.
*şayet kopya çektiği öğrenci de tembelse muhtemelen çektiği kopya da doğru cevap içermeyecek ve ortalamanın altında not alacaktır.
*ya da kopya çekerken yakalandığında muhtemelen kağıdı alınacak, ve ya disipline sevk edilecek ya da öğretmenin insafına göre puan kırılarak kağıdı değerlendirilecektir.
*bütün şartlar tamam lakin fotokopi makinaeı bozuksa muhtemelen sınav zamanında yapılamayacaktır.
*bütün şartlar tamam şayet, sınav günü olası bir doğal afette okullar tatil olursa sınav bir süre ertelenecektir.
...

Yukarıda yazıldığı gibi her sebebin, kendine göre olası sonuçları vardır.
İnsan bazılarını kendi tercih eder, bazıları kendi tercihinin dışında kalır, gücü yetmez tahminleri tutmaz.
Velhasıl kelam bunların hepsi bir kaderdir.
Canlı ve ya cansız varlıkların birbirleriyle etkileşimi sonucu ortaya çıkan aslında sebep sonuç ilişkisidir.

Bütün şartlar aynıysa oluşan bütün sonuçlar aynıdır. En ufak bir sebep değişiminde oluşacak sonuç ta değişir. İnsanı baz aldığınızda insanın tercihindeki değişim de ( yani dinen cüzi irade denen tanım ) , insan üzerindeki dışsal etkilerin de en ufak değişimi de ,( yani dinen külli irade denen tanım) oluşacak sonucu değiştirir. Bilinçli ya da bilinçsiz yapılan tercihin, tercih edilim miktarına göre oluşan sonuç ta değişir.

Çok basit bir örnekle, duran bir aracın direksiyonunu sola çevirdiğinizde araç sola doğru gitmez. Çünkü araç duruyordur.
Giden bir aracın direksiyonunu hafif bir şekilde sola çevirirseniz araç ta hafif bir şekilde sola doğru ilerler.
Giden bir aracın direksiyonunu daha fazla sola doğru çevirirseniz araç ta daha fazla sola doğru ilerler.
Hızlı giden bir aracın direksiyonunu aniden sola doğru çevirdiğinizde araç ta muhtemelen takla atar.

Halk arasında anlaşıldığı üzere alın yazısı  , yani aslında net olarak yazılmış ve insanların bir şekilde uymak zorunda oldukları yazılı bir kader anlayışı yoktur.

Net olarak yazılan şudur, yani kainat bu kurulu kanunlar üzerine ilerler. İster bilinçli bir tercih yapın ister yapmayın.

Her sebebin bir sonucu vardır. Aynı sebepler aynı sonucu, benzer sebepler benzer sonuçları doğurur.

Gelelim Allah'n bilmesi olayına.
Bu da basit bir örnekle açıklanmak gerekirse, yazılımı yapan mühendis, yazılımda hangi kodun ne işe yaradığını, ne sonuç doğuracağını bilir.
Burada bahsedilen mühendis sadece oturup bilgisayar başında kodlama yapan insansı bir varlık değildir.

Mühendisler üstü mühendistir.

KADERE DEĞİŞİK BİR BAKIŞ AÇISI 1

Kader: 1. Alın yazısı, yazgı
2.Genellikle kaçınılmaz olan kötü talih.  TDK
( Dini anlamda Kader: Ezelden ebede kadar olmuş ve olacak şeylerin hepsinin, zamanının, yerinin ve nasıl olacaklarının Allah tarafından ezelde bilinmesi ve bu bilgiye uygun olarak takdir ve irade edilmesidir )

Külli: Bütüne, genele, tüme değgin, tümle ilgili TDK

Cüz'i:  1. Pek az, azıcık
2. Göze çarpmayan, önemsiz TDK

Kaza: 1. Can ya da mal yitimine yol açan kötü olay
2.yargı, yargılama
3. Kötü bir olgu karşısında kalmak TDK
( dini anlamda Kaza: Allah'ın bilip taktir ettiği şeylerin zamanı ve yeri geldiğinde yine Allah tarafından yaratılıp meydana çıkarılmasıdır.)

Genel anlamda akılları karıştıran soru ya da sorunlar şunlar.
"Allah biliyor neden neden müdahale etmiyor?"

"Allah cehenneme ya da cennete gideceğimizi biliyor, e o zaman neden imtihana tabi tutuluyoruz? Atsın o zaman cehenneme ya da cennete göndersin direk. "

" Ya da insan kendi kaderini kendi çizer"

"Ne yani aslında bir senaryo var bir onu mu oynuyoruz?

Gibi sorular ve ya yorumlar insanın aklını karıştırmıyor değil.

Aslında işin içinden çıkabilmek için kainatta oluşan düzeni çözümlemek gerekiyor. Düzen çözümlenmediğinde bu ve benzeri sorular insanın aklını karıştırır durur.

Aslında kader meselesi bir alın yazısı değil bir kainat düzeninden ibarettir ve hiç bir şey hiç bir nesne, hiç bir insan, hiç bir hayvan, hiç bir canlı bu düzenin dışına çıkamaz. Çıkıldığı düşünülen mucize olarak adlandırılan şeyler aslında keşfedilmeyen bir kural, ya da her zaman görülen olayların dışında cereyan eden , aslında keşfedilememiş düzen içerisinde olur. Kainat kimseye torpil geçmez. Kainat düzeni ayrımcılık yapmaz.

Basit olarak şöyle düşünelim. Günümüzden 200 yıl önce insanlar gökyüzünde uçan kuşlar dışında bir uçak, helikopter ve benzeri hava aracı görseler bu onlar için bir mucize olarak nitelendirilir ve birçokları tarafından doğa üstü olaylar olarak nitelendirilir, belki de o cisimlere bir kutsiyet adfederlerdi.

Benzer şekilde günümüzden 400 yıl önce bir radyo televizyon gibi cihazlar görseler, o devirde bunların güncel bir karşılığı olmadığından, sanki bu cihazların içinde yaşayan küçük insanlar olduğu düşünülür, doğa üstü bir olay olarak nitelendirilir, belki korkarlar belki kendilerine ilah edinip baş köşeye koyup tapınırlardı. Çünkü o devirde o cihazların yerini karşılayacak herhangi bir tanım yoktu.

Peki bu olaylar mucize midir? Tabiki de değil.Sadece geçmiş devirlerde , bahsedilen uçak, helikopter, radyo televizyon denen cisim ve ya cihazların insan aklında bir karşılığı yok , lakin tabiat kanunlarında karşılığı vardır. İnsanlar sadece bulundukları zaman dilimi içinde bunlara yabancılardır.

Dini olarak çeşitli tanımlar ya da görüşler olmasına rağmen  kader meselesi alın yazısı , yani yazılmış bir senaryoyu oynamak, başa gelen kötü şeyler ve saire değildir.

Kaderden kaçış yoktur düşüncesi nedir? Ne kadar doğrudur? Aslında kaderden kaçış yoktur düşüncesi, kainat düzeninde konulmuş kurallardan kaçış yoktur demektir. Kaçtığınızı zannettiğiniz anda dahi bir kuraldan çıkıp başka bir kuralın içine girmiş olursunuz.

İnsan kaderini kendi çizer düşüncesi nedir? Ne kadar doğrudur? Aslında insan kendi kaderini kendi çizer düşüncesi, sınırlı alanda bir kainat kuralından çıkıp başka bir kainat kuralı içine kendi iradenizle girmiş olmak demektir. Kısmen doğru olmakla birlikte aslında kaçılan bir şey yok değiştirilen bir tercih vardır. Bu değiştirme gücü kısmen sizin elinizdedir. Her zaman değil.

Kader ile alakalı Allah madem madem başıma gelecekleri biliyor, o zaman neden değiştirmiyor düşüncesi nedir? Ne kadar doğrudur? Aslında soruyu derinlemesine incelediğinizde sizin için kainat düzeninin değiştirilmesi gerekiyor. Ve neden sizin için değiştirilsin bu düzen? Kainatta sadece siz mi varsınız, yoksa kainatta siz de bu düzene uymak zorunda olan her hangi biri misiniz?

Allah benim cehenneme gideceğimi biliyor madem neden değiştirmiyor, değiştirse ya , neden kötü olmama müsade ediyor düşüncesi ve ya benzer şekilde Allaj benim cennete gideceğimi biliyor madem neden beni uğraştırıyor bu dünyada koyuversin cennetine düşüncesi nedir ? Ne kadar doğrudur?

Peki hangi sebep karşısında cennete ya da hangi sebep karşısında cehenneme gideceksiniz?
Evet hangi sebep?....Peki ya cevap?
O zaman da şu soruyu sormaz mısınız cehennem denen yerde? Allahım benim ne işim var cehennemde , bak beni bi sınasaydın bi yerlerde Dünyada Ayda Jüpiterde falan. Ne güzel işler yapacaktım, ben cehennemi hak edecek bişey yapmadım. Bi yerlerde sınasaydın beni Sen' de görürdün nasıl iyi bir insan olduğumu. Görmeden beni attın cehenneme? Bak cennetteki insanları neden oraya koydun? Onlar da aslında çok kötü olabilirdi neden onları bir şekilde bir yerlerde sınamadın? Sen çok vicdansızmışsın. Adalet mi yani Senin ki?

Peki kader sadece insanlara mahsus bir şey midir? Neden öyle algılar insanlar?

Bıçağın kesme özelliği vardır. Önüne gelen kesebileceği her şeyi kesebilme özelliği vardır.
Hangi çağda yaşarsanız yaşayın bıçağın bu özelliği değişmez. Keskin bir bıçak, bir hayvanın boğazına dayanıp sürtüldüğünde o hayvanın boğazı kesilir. Normal keskinlikte bir bıçak ilk etapta kesmez bir kaç sürtmeyle keser, kör bir bıçak haycanın boğazını zedeler, yara yapar aksine daha çok acı çekmesine sebep olur.

Bir binanın onuncu katından beton bir zemine kafa üstü çakılırsanız ölürsünüz. Bunu bin defa deneyin yine ölürsünüz. Yüz bin defa deneyin yine ölürsünüz. Çünkü insan kafatasının dayanabileceği bir yük vardır. O yükün dışına herhangi bir şekilde çıktığınızda hayatınız sona erer. İster onuncu kattan atlayıp kafanızın üstüne çakılın, ister kafanızın üzerinden bir kamyon geçsin ister balyozla kafanıza vurulsun. Yerçekiminin görevi hiç bir şey ayırt etmeden kendisine doğru çekmektir. Bunun siz olmanız bir şeyi değiştirmez. Kamyon tekerinin özelliği yerin çekim etkisiyle yere basmaktır. Kafanızın tekerin altında olup olmaması bir şeyi değiştirmez. Balyozun görevi sert vurulduğunda bir şeyi parçalamaktır. Kafanızın balyozun altında olması bir şeyi değiştirmez.
Bir şekilde kafanız yukarıda sayılan birşeylere denk geldiğinde parçalanacaktır. Bu denk gelme ister bin yıl önce olsun ister beş bin yıl önce.

Yağmurun altında durursanız siz ve elbiseleriniz ıslanırsınız. Ne zaman yağmurun altında dursanız yine ıslanırsınız. Çünkü suyun görevi ıslatmaktır. Zaman, mekan, yağmurun altında sizin olup olmamanız olayı değiştirmez.

Peki bu örneklerle kaderin ilişkisi nedir?
Basit olarak şudur.
Hayanı kesip kesmeyeceğinize karar vermek size ait, bıçağın hayvanı kolay mı zor mu keseceği bıçağın keskinlik durumuna ait bir özelliktir. Bıçak tercihinize göre aslında bir seçim yapıyor ve o seçime göre sonuç ortaya çıkıyor ve de kesmek üzere olduğunuz hayvan bu durumdan etkileniyor. Bu olayı bin sene önce yapsanız da değişen bir şey olmuyor.

Onuncu kattan atlayıp atlamayacağınıza kendiniz karar veriyorsunuz, sizin hakkınızda doğacak durum , yani kafanızın parçalanıp ölöe durumunuz sizin tercihinize karşı oluyor. Aslında sebep yerin çekim kuvveti değil, sizin yanlış olan tercihiniz. Yanlış tercih...Olmaması gereken tercih...Peki sizi biri yanlışlıkla ve ya kasten sizi onuncu kattan ittirdiyse sizin suçunuz ne? Sizin suçunuz yok mu? Yani kaderiniz öyle mi yazılmış. Hayır. Aslında onuncu kattan itilerek düşmenizin sebebi sizin onuncu katta ve hatta düşülebilecek şekilde binanın kenarında olmanızdır bilerek ve ya bilmeyerek kenara gelmenizdir.. Buraya kadar tercih sizin, aşağı itilmeniz kasten ve ya yanlışlıkla sizin tercihiniz değil. Yer yüzü insanın kasten atladığına mı yanlışlıkla itildiğine mi bakmaz. Çeker...


Yağmurun yağması sizin tercihiniz değildir, herhangi bir şekilde müdahalede de bulunamazsınız. Lakin yağmurun altında durup durmama tercihi size aittir. YAğmurun altında durursanız ıslanırsınız.Tercihinizin sonucudur bu. Bu irade size kalmıştır. Her zaman böyledir. Hiç bir zaman bu kural değişmez. Şayet yağmur altında şemsiye ile durursanız tamamen ıslanmaz belki elbiselerinizin paçaları ıslanır. Şemsiye ile durma olayında da tercih size aittir. Yağmur yağarken dışarı çıkmaz hiç ıslanmazsınız. Tercih yine size aitttir.

Ama belki de tahmin edemediğiniz bir şey var.
Siz tercih edilmiş bir olaya karşı tercihte bulunuyorsunuz. Bu tercihinizin bazılarının sonucunu tahmin edebiliyor bazılarının sonucunu tahmin edemiyorsunuz. Aslında sonucunu tahmin edebildiğiniz ve ya bulunduğunuz duruma göre iyi gözüküyor gibi olan birşeyi terecih ediyor ve sonucuna katlanıyorsunuz.
Bütün mesele bu. Kainat sadece sizin kendi tercihlerinizden ibaret değil. Bunların hepsi neyi tercih ederseniz edin kaderdir. Bazı şeylerin sonucunu bilebilir ya da tahmin edebilir, bazılarını edemezsiniz.

Yağmurda ıslanmamak için dışarıya çıkmadığınızda ıslanmazsınız. Şayet eviniz dere kenarı gibi bir yerde ve zemini kaymaya meyilli ise, bırakın yağmurda sizin ıslanmanızı, eviniz sular altına sizinle beraber gömülür. Sizin bilebildiğiniz ve ya tahmin edebildiğiniz şey o an o şartlar içinde sizin evden dışarıya çıkmadığınızda ıslanmayacağınızdır.

Binanın onuncu katına çıkma tercihi size aittir. Oradan yanlışşlıkla ve ya kasten ittirilip düşüp düşmeyeceğinizi bilemezsiniz. Ama her ikisi de kaderdir. Binanın onuncu katında ne ittirilip düştünüz ne de kendinizi attınız. Lakin şiddetli bir deprem oldu bina yıkıldı. Siz de onuncu katta bulunma tercihinizden dolayı, başka tercihin size baskın çıkmasının sonucunu yaşarsınız.

Özetle kader bir alın yazısı değil, bir sebep sonuç ilişkisidir.
Sonuçları, o anki durum ve şartlarda sizin, başka diğer mahlukatın yaptığı tercihlere karşı yaptığınız tercihlere göre çıkar.
Külli irade denen olay ve cüzi irade denen olayın aslı budur...








KAZA VE NAMAZ

Boşver şimdi namazı...Sonra kaza edersin...Şu an işimiz var sonra kaza edersin...Yoldayız şu anda duramayız, gittiğimiz yerde kaza edersin...
Bu ve benzeri cümleleri özellikle namaz söz konusu olduğunda çok duymuşsunuzdur.
Peki namazın kazası var mıdır? Olur mu namazın kazası?

Olay şu şekilde değerlendirmeli bence. Kainatta gerçekten kaza denen bir şey var mı, yani bir olayı öteleyip sonra olmasını sağlayabilir misiniz. Ötelediğinizde haz aldığınız durum,fayda, yapılması gereken zaman içinde yaptığınızda aldığınız haz ve fayda  kadar mıdır?

Örneğin bir sinema filmini sinema seans saatleri dışında evde, televizyonda, bilgisayarda izlediğinizde, sinemadaki film seansları içindeki kadar size lezzet verir mi o filmi izlemek? Yani zamanında sinemada izlemediğiniz filmin evde bilgisayar ve ya televizyon başında kazasını mı izlemiş olursunuz? Aynı şey midir?

Bir akşam yemeğini öğlen vakti yediğinizde ya da ertesi sabah yediğinizde adına akşam yemeğinin kazası mı dersiniz? Yoksa sadece bedeninizin besin ihtiyaçlarını mı gidermiş olursunuz?

Yolda giderken aracınızın benzini yeteri kadar olmadığında ve sizi yolda bırakacak seviyeye indiğinde, sizi bir panik almaz mı? Aman canım ilerde nasıl olsa benzin istasyonları var deyip önünüze gelen benzin istasyonlarını bir bir geçer misiniz yoldasınız, duramazsınız, vaktiniz yok diye?

Bir mezuniyet balosu neden hep sene sonunda belli bir gün ve ya akşamı yapılır? Mezun olduktan üç beş sene sonra mezuniyet balosu düzenlense balonun kazası mı yapılmış olur?

En sevdiğiniz kişinin doğum gününü kutlamak gününde yapıldığında mı değerlidir , ötelenip başka bir zaman yapıldığında mı? Doğum gününün kazasını mı yapmış olursunuz?

Aldığınız nefesi bekletiyor musunuz mesela? Şu an nefes verip yenisini almaya vaktim yok diye? Beş on dakika sonra alsanız mesela. Kazasını mı yapmış olursunuz nefesinizin?

Bir hastalığa ilk yakalandıktan sonra almadığınız ilaçların hastalık ilerledikten sonra alınması, ilacın kazası mıdır?

Mesela işiniz neden mesai saatleri içindedir? Başka zaman işinizin kazasını edemez misiniz?

Ay başında aldığınız maaşınızı bir kaç ay ötelese, maaşın kazasını yapmış olmaz mı patronunuz?

Bir bebek doğum zamanını geçirip üç beş ay sonra dünyaya gelse , doğum zamanının kazasını yapmış olur mu?

Bence iyi düşünün.
Namazın kazası olur mu?
Yoksa kaza namazı denen şey vaktinde yapılmadığı için, bir çeşit telafi midir?
Mücbir sebepler dışında zamanında kılınmayan namaz bedenen ve ruhen size ne kadar faydalıdır?
Mücbir sebepler sizin zihninizde mi yok sa gerçekten mücbir mi? Yani bazen elinizde olmayan sebeplerden mi?

Siz karar verin.

Kainatta geri dönüş yoktur. Zaman hep ileridoğru akar. Her şeyin yapılması gereken bir zamanı vardır, o vakte ait olan.
 Yapılması gereken şeyler artık ne iseler, o şeyin kazası değil telafisidir.

Artık ne kadar aslının yerini tutarsa...







25 Ekim 2018 Perşembe

GÖRÜNMEYEN VARLIKLAR:CİNLER

Cin: Arapça: Gece karanlığı, bir tür görünmez varlık.

Cin: TDK.Dini inanışa göre duyularla kavranamayan, insanlar gibi irade ve anlama yeteneğine sahip, ilahi emirlere uymakla yükümlü tutulan varlık.
Masallarda gözle görülmeyen, türlü biçimlere girebilen, iyilik de kötülük de yapabilen yaratık

İnanış mıdır yoksa gerçekte var olan, yalnız tespit edilemeyen bir varlık mıdır, yoksa tamamen hayal ürünü mitolojik bir şey midir cinler?

Bazı insanlar kendilerine  cinlerin ve ya mahiyetini bilemedikleri varlıkların musallat olduğunu, bazıları cinleri yönlendirip emir verdiğini, bazıları kötü cinleri dua muska ve benzeri şeylerle musallat oldukları insanlardan uzaklaştırdıklarını iddia etmekteler. Lakin elle tutulur gözle görünür herhangi bir delil kanıt, cin görüntülerini içeren kamera kayıtları, fotoğraflar , ses kayıtları , bir titreşim göstermemekte ve ya gösterememektedirler. Bu aralar telegram işkencesi ( zihin konttrollü işkence ) denen bir olay konuşuluyor, ve telegram işkencesine maruz kalan insanlar bu işkenceleri çevrelerine kanıtlayamamakta olduklarını söylüyorlar.
İlginç bir şekilde, herhangi bir psikiyatriste gittiklerinde de doktor tarafından teşhis konamıyor, benzer şekilde başka bir doktora gittiklerinde de herhangi bir kan ve ya idrar tahlilinde herhangi bir sonuç çıkmıyor.
Kendilerine cinlerin musallat olduğunu  ve ya onları gördüklerini  iddia eden kişiler nasıl oluyor da bunu ispatlayamıyorlar? Psikiyatriste gidip bir sürü ilaç aldıktan sonra dahi iyileşme göstermiyorlar, ve ya bir süre iyi olduklarını hissettikten , tedavileri bittikten sonra neden kendi üzerilerindeki o belirtiler son bulmuyor, tekrar nüksediyor?
Nedir olayın aslı?
Olayın aslı şudur. Cin denen gözle görülemeyen, sesleri duyulamayan varlıklar aslında, musallat oldukları kişileri etkiliyorlar. O kişilerin bedenleri üzerinde o kişiyi rahatsız edecek şekilde etki bırakıyorlar ve bu etkiye maruz kalan kişilerin bir kısmı cin denen varlıklarını görüyorlar, bir kısmı görmedikleri halde kendi bedenlerinde istemsiz bir şekilde anormal bir davranış sergiliyorlar.
Dışarıdan bu kişilere bakan insanlar genel olarak, kendilerin cinlerin musallat olduğunu iddia eden kişileri deli, psikolojik rahatsızlıkları var, fazla sinir, hayatı hep olumsuzluklarla dolu, depresyona girmiş,adam kafayı yemiş vs gibi etiketlerle etiketlendiriyorlar. Bu kişiler bir psikiyatra gittiklerinde haliyle psikiyatr da , psikiyatr koltuğunda oturan kişilere eldeki verilerle ve fakültelerde öğrendikleri kadarıyla teşhis koyuyor, terapi ve ya hastanın bir süre kullanması için teşhise göre ağır ya da hafif ilaçlar yazıyorlar.

Hal bu ki cin denen mahiyeti kesin olarak bilinmeyen varlıklar insan bedenine etki ettiklerinde o insanlara ne terapi fayda verir, ne bir ilaç, ne de bir ortam değişimi.
Cin musallat olması depresyon değildir, bir psikolojik rahatsızlık ta değildir. Bu nedenle ilaç, terapi gibi etkiler fayda sağlamaz. Bazıları sağlıyor gibi görünse de bir süre sonra tekrar cinin beden üzerindeki etkileri kişi üzerinde görülür.

Bu etkilerin bazıları depresyon belirtileri ve ya psikolojik bir rahatsızlık ile ve ya vücutta eksikliği ve ya fazlalığı olan hormon, vitamin, mineral besin içerikleri nedeniyle oluşan belirtilerle birebir aynıdır. O yüzden izlenmesi gerekli davranış öncelikle ilgili uzman doktorlara görünmeli, herhangi bir iyileşme görülmediği taktirde diğer yollara yönelmelidir.

Cinlerin musallat oldukları bedenlerdeki anormal davranışlar ve hissettikleri şeyler genel olarak şöyledir.
* Herhangi bir akciğer ve üsyo enfekisiyonları olmadığı halde aldığı nefesin kişiye yetmemesi, sık nefes alıp verme, boğulma hissi. Normalde beden kendi halinde bırakıldığında otomatik nefes alıp verdiği halde , nefes alıp vermenin otomatik olmaması ve bu nedenle yorgunluk hissi.
* Sağ ve ya sol gözde batma hissi. Göz kapağının düşmesi, göz kapakları serbest kaldığında kapanma ve batma.
* Uykusunu aldığı halde devamlı halsizlik ve yorgunluk hissi.
* İş ve ya hayat stresini değişik gezme, eğlenme, ailesiyle vakit geçirerek ve ya kendine uygun şekillerde attığı halde çok kısa süre sonra tekrar stresli hal
*Genel olarak  hayatında gerilecek, strese girilecek olumsuz bir şey olmadığı halde , stres durumunun geçmemesi.
* Sebepsiz yere el, ayak, kol, bedenin herhangi bir yerinin aşırı derece titremesi, titremeye engel olmak istendiğinde dahi engel olunamaması.
* Genel olarak evin bir yerinde kendini rahat hissettiğinde, evin başka yerlerinde tekrar aynı belirtilerin baş göstermesi.
* Evde, iş yerinde, kıyafetlerde herhangi bir şeyin  özellikle dikkatini aşırı derecede çekmesi ve rahatsızlık huzursuzluk verdiğini hissetmesi.
* Herhangi birinin yanında olması durumundan aşırı derece etkilenmesi,o kişi yanındayken elinin ayağının dolaşması, işlerinin karışması.
* Normal şartlarda kendine rahatsızlık vermeyecek şeylerden aşırı derecede rahatsızlık huzursuzluk duyma.
* Bakışlarının değişmesi, gözlerinin ferinin gitmesi.
* Özellikle bazı zamanlar işlerin genel olarak ters gitmesi.
* Eşi ile genel olarak huzursuzluk,eşine karşı isteksizlik, var sa çocuklarına karşı sebepsiz yere gerginlik.
* Bedeninde bazı yerlerde sanki bir şey çekiliyormuş hissi olması, ve ya ara sıra üsperti, tüylerin diken diken olması, sanki yanından aniden hafif bir rüzgar esmiş gibi etki hissetmesi, arasıra uykusu olmadığı halde gelen devamlı esneme hissi ve esneme
Ve benzeri etkiler.
Yukarıda yazıldığı gibi bunların bir çoğu psikolojik ve ya bedeni rahatsızlıklardan kaynaklanır. O yüzden bu gibi belirtiler görüldüğünde ilk olarak uzman bir doktora görünmelidir. Hehangi bir fayda belirmediği taktirde o zaman dua, muska , kurşun döktürme ve benzeri işlemler uygulanmalıdır.
Lakin genel olarak hisleri kuvvetli kişiler kendilerine musallat olan varlığın olduğunu keşfederler ve nereden ve hangi şeylerden kaynaklandığını fark ederler ve kendi kendilerine çözüm bulabilirler. Bir iki saat gibi kısa sürede bu etkiler belirgin bir şekilde insan bedeninden kaybolur.
Örneğin yukarıdaki belirtileri fark ettiğinizde, evde , iş yerinde ve ya artık her nerdeyse devamlı dikkatinizi çeken yer neyse, herhangi bir temizlik malzemesi ve ya sirkeyle orayı temizlemek, sizin dikkatinizi çeken şey atılabilecek şekildeyse atmak, altın gümüş ve benzeri takı ve ya kolye küpe şeklinde taşlardan yapılmış takılar takmak, kalorifer peteği gibi bir metalin yanında bir süre kalmak, evde tuz lambası yakmak, şayet biliniyorsa Ayetel kürsi, felak ve nas surelerini okumak, özellikle huzursuzluk hissedilen yerde yerlerde tütsü yakmak, eski, yırtık ayakkabı çorap, eşyayı mümkünse atmak, ve ya temiz tutmak.

Sorun şundan kaynaklanıyor aslen. Bazen insanların beyni, diğer insanların farkına varamadığı, diğer aletlerin farkına varamadığı dalgaları algılar, bir çeşit receiverdır  ( alıcı ) beyin. Algıladıkları bu sinyaller beden üzerinde etki yaparlar. Bir uydu alıcısının uydu yayınlarını tv de görüntü olarak görebilmeniz gibi, beynin algıladığı bu sinyallerin etkisi de beden üzerinde anormal davranışların belirmesidir.

Bizzat tecrübe etmeyen kişi ya da kişilere bu mitolojik ve ya uydurma ve ya halüsinasyon ya da psikolojik rahatsızlık gibi gelir.

Yukarıda sayıldığı gibi bu etkilerin bir çoğu psikolojik rahatsızlık ve ya bedeni rahatsızlık belirtileriyle bazı yonleri çok benzer...

Ama aslen çok farklıdır. Yaşayanlar bilir sadece, ve bu olayı gerçek tecrübe eden kişiler, o kişilerin halinden anlar ve hissederler.... 


Aslında güncel manayla herhangi bir şekilli şemalli korku filmlerindeki gibi yaratıklar değildir cinler. Belki bir radyo frekansı, belki bir tv sinyali, belki bir radyasyon, belki bir telefon internet sinyali, led lamba ve ya tasarruf ampullerden yayılan radyasyon, birinin bir tartışma sonucu üzerinde biriktirdiği negatif enerjiyi ( size konuşma dili beden dili ile belli etmese de ) sizin fark etmeniz, size hediye olarak verilen bir eşyaya sinmiş olan , hediye geldiği yerden almış olduğu negatif enerjiyi sizin fark etmeniz, belki olumsuz anılarınızın içine sinmiş olduğu eşyalarınız, giysileriniz...

Kim bilir?
Belki de altıncı hisleriniz kuvvetlidir.